-
سید ترمد که آنجا شاه بود ** مسخرهی او دلقک آگاه بود 2510
- Delkak, Tirmiz’de padişah olan Seyyid’in her şeyi bilen akıllı bir maskarasıydı.
-
داشت کاری در سمرقند او مهم ** جستالاقی تا شود او مستتم
- Padişahın Semerkant’da mühim bir işi vardı. O işi derhal yapıp gelecek bir adam aradı.
-
زد منادی هر که اندر پنج روز ** آردم زانجا خبر بدهم کنوز
- “Beş günde oraya gidip gelecek ve bana haber getirecek olana hazineler vereceğim” diye tellal çağırttı.
-
دلقک اندر ده بد و آن را شنید ** بر نشست و تا بترمد میدوید
- Delkak, köydeydi. Bunu duyunca eşeğine bindi. Tirmiz’e doğru koşturmaya başladı.
-
مرکبی دو اندر آن ره شد سقط ** از دوانیدن فرس را زان نمط
- Öyle koşturuyordu ki eşek sakatlandı. Ata bindi at da çatladı.
-
پس به دیوان در دوید از گرد راه ** وقت ناهنگام ره جست او به شاه 2515
- Nihayet yol tozlarına bulanmış bir halde Tirmiz’e gelip divana girdi. Vakitsiz olmakla beraber padişahın huzuruna girmek istedi.
-
فجفجی در جملهی دیوان فتاد ** شورشی در وهم آن سلطان فتاد
- Divana bir fısıltıdır düştü. Padişah da vehimlendi âdeta.
-
خاص و عام شهر را دل شد ز دست ** تا چه تشویش و بلا حادث شدست
- Şehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanları da. Acaba diyorlardı, ne fitne ne kötülük çıktı?
-
یا عدوی قاهری در قصد ماست ** یا بلایی مهلکی از غیب خاست
- Kuvvetli bir düşman mı kast etti bize, yoksa kaza ve kaderden helâk edici bir felakete mi uğradık?
-
که ز ده دلقک به سیران درشت ** چند اسپی تازی اندر راه کشت
- Ne oldu da Delkak, köyden kalktı, böyle aceleyle yola düştü, yolda birkaç tane Arap atını çatlattı?
-
جمع گشته بر سرای شاه خلق ** تا چرا آمد چنین اشتاب دلق 2520
- Halk, padişahın sarayının kapısına toplandı. Bakalım Delkak, böyle acele niçin geldi diye bekliyorlardı.
-
از شتاب او و فحش اجتهاد ** غلغل و تشویش در ترمد فتاد
- Onun acelesinden, o telaşından Tirmiz’de bir gürültüdür koptu.
-
آن یکی دو دست بر زانوزنان ** وآن دگر از وهم واویلیکنان
- Biri iki eliyle dizlerini dövüyor, öbürü eyvahlar olsun, başımıza gelenler nedir, diye bağırıyordu.
-
از نفیر و فتنه و خوف نکال ** هر دلی رفته به صد کوی خیال
- Herkes, korkudan, gürültüden bir felaket düşünmede, bir başka çeşit düşünceye kapılmada, yüzlerce hayallere düşmedeydi.
-
هر کسی فالی همیزد از قیاس ** تا چه آتش اوفتاد اندر پلاس
- Hırkamıza düşen bu ateş nedir, diye herkes aklınca bir şeyler kuruyordu.
-
راه جست و راه دادش شاه زود ** چون زمین بوسید گفتش هی چه بود 2525
- Delkak, huzuruna gitmek istedi. Padişah derhal izin verdi. Yeri öpünce padişah “Ne oldu yahu” dedi.
-
هرکه میپرسید حالی زان ترش ** دست بر لب مینهاد او که خمش
- Kim, o ekşi suratlı adama bir şey sorduysa parmağını ağzına götürüp sus demekteydi.
-
وهم میافزود زین فرهنگ او ** جمله در تشویش گشته دنگ او
- Bu hareketinden halkın, vehmi artıyor, herkes derleniyor, şaşırıp kalıyordu.
-
کرد اشارت دلق که ای شاه کرم ** یکدمی بگذار تا من دم زنم
- Delkak, padişahın emri üzerine ey kerem sahibi padişahım dedi, bir an dur da nefes alayım.
-
تا که باز آید به من عقلم دمی ** که فتادم در عجایب عالمی
- Aklım başıma gelsin. Çünkü acayip bir âleme düştüm.
-
بعد یک ساعت که شه از وهم و ظن ** تلخ گشتش هم گلو و هم دهن 2530
- Bir an geçti ama padişah da vehme, zanna kapıldı. Boğazı da acıdı, ağzının tadı da kaçtı.
-
که ندیده بود دلقک را چنین ** که ازو خوشتر نبودش همنشین
- Çünkü Delkak’ı hiç böyle görmemişti. Ondan daha hoş bir nedimi yoktu.
-
دایما دستان و لاغ افراشتی ** شاه را او شاد و خندان داشتی
- Daima hikâyeler söyler, lâtifeler eder, padişahı sevindirir, güldürürdü.
-
آن چنان خندانش کردی در نشست ** که گرفتی شه شکم را با دو دست
- Huzurda oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padişah, kahkaha atarken iki eliyle karnını tutmaya mecbur olurdu.
-
که ز زور خنده خوی کردی تنش ** رو در افتادی ز خنده کردنش
- Kahkahadan terlere batar, yüzüstü yerlere yıkılırdı.