- 
		   ما پس این خس را زنیم اکنون لگد  ** تا دهان و چشم ازین خس وا رهد    2580
- Biz, bu çöpü, ağzımıza, gözümüze girmeden ayağımızın altında ezelim” dedi.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت دلقک ای ملک آهسته باش  ** روی حلم و مغفرت را کمخراش 
- Delkak padişahım yavaş ol dedi. Yavaşlık ve yarlıgama yüzünü pek yırtma.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا بدین حد چیست تعجیل نقم  ** من نمیپرم به دست تو درم 
- Beni azaba sokmak için neden bu kadar acele ediyorsun? Senin elindeyim, kuş değilim ki, uçayım.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن ادب که باشد از بهر خدا  ** اندر آن مستعجلی نبود روا 
- Tanrı için verilen cezada acele etmek doğru değildir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    وآنچ باشد طبع و خشم و عارضی  ** میشتابد تا نگردد مرتضی 
- Fakat kendi kızgınlığından, kendi gelip geçici heva ve hevesinden verilen cezada acele edilir. Adam, kendini bir an önce razı etmeye bakar.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   ترسد ار آید رضا خشمش رود  ** انتقام و ذوق آن فایت شود    2585
- Kaza ve kadere razı olursa kızgınlığı yatışır. Öç almadan geçer, o zevkten mahrum kalır. Bundan korkar işte.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    شهوت کاذب شتابد در طعام  ** خوف فوت ذوق هست آن خود سقام 
- Yalancı şehvet, yemeye atılır, onun lezzetini, zevkini kaybedivereceğinden korkar ki bu zaten derttir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اشتها صادق بود تاخیر به  ** تا گواریده شود آن بیگره 
- İştah varsa acele etmemek, yenen şeyin iyice sinmesi için ağır ağır yemek daha doğrudur.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو پی دفع بلایم میزنی  ** تا ببینی رخنه را بندش کنی 
- Sen, benim belâmı defetmek, gördüğün gediği tıkamak istiyorsun.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا از آن رخنه برون ناید بلا  ** غیر آن رخنه بسی دارد قضا 
- O gedikten bir felâket gelmesin diyorsun ama kaza ve kaderin o gedikten başka daha nice gedikleri, nice delikleri var.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   چارهی دفع بلا نبود ستم  ** چاره احسان باشد و عفو و کرم    2590
- Belâyı def etmenin çaresi, sitem etmek değildir. buna çare ihsandır, aftır keremdir.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت الصدقه مرد للبلا  ** داو مرضاک به صدقه یا فتی 
- Peygamber “sadaka belâyı defeder” dedi. Ey yiğit hastalığını sadakayla tedavi et.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    صدقه نبود سوختن درویش را  ** کور کردن چشم حلماندیش را 
- Sadaka, yoksulu yakmak, hilim gözleyen gözü kör etmek değildir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت شه نیکوست خیر و موقعش  ** لیک چون خیری کنی در موضعش 
- Padişah dedi ki: Hayır, yerinde yapılırsa iyidir. Yerinde bir hayırda bulunursan bu, doğru bir harekettir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    موضع رخ شه نهی ویرانیست  ** موضع شه اسپ هم نادانیست 
- Ruh, yerine şah sürmek işi harap etmektir. Şah yerine atı sürmek de bilgisizliktir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   در شریعت هم عطا هم زجر هست  ** شاه را صدر و فرس را درگه است    2595
- Şeriatta ihsan da var ceza da. Padişah, baş köşeye geçer; at ahıra bağlanır.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عدل چه بود وضع اندر موضعش  ** ظلم چه بود وضع در ناموقعش 
- Adalet nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Lâyık olmadığı yere koymak.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نیست باطل هر چه یزدان آفرید  ** از غضب وز حلم وز نصح و مکید 
- Tanrı’nın yarattığı bir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile... hepsi doğrudur.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خیر مطلق نیست زینها هیچ چیز  ** شر مطلق نیست زینها هیچ نیز 
- Bunların hiç biri mutlak olarak hayır değildir. aynı zamanda mutlak olarak şer de değildir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نفع و ضر هر یکی از موضعست  ** علم ازین رو واجبست و نافعست 
- Her birinin yerinde faydası vardır, yerinde de zararı. Onun için bilgi vaciptir, faydalıdır.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   ای بسا زجری که بر مسکین رود  ** در ثواب از نان و حلوا به بود    2600
- Yoksula yapılan öyle cezalar vardır ki sevap bakımından ekmekten de yeğdir, helvadan da.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    زانک حلوا بیاوان صفرا کند  ** سیلیش از خبث مستنقا کند 
- Çünkü helva, vakitsiz yenirse safra yapar. Halbuki helva verilecek yerde ona bir sille vurulsa kötülükten kurtulur.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سیلیی در وقت بر مسکین بزن  ** که رهاند آنش از گردن زدن 
- Yoksula vaktinde bir sille vur da boynu vurulmaktan kurtulsun.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    زخم در معنی فتد از خوی بد  ** چوب بر گرد اوفتد نه بر نمد 
- Vurmak, hakikatte kötü huyadır. Kilim dövülmez, tozu dövülür.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بزم و زندن هست هر بهرام را  ** بزم مخلص را و زندان خام را 
- Meclis de var, zindan da. Her ikisi de lâzım. Meclis ihlas sahibi olana, zindan ham kişiye.