-
ترسد ار آید رضا خشمش رود ** انتقام و ذوق آن فایت شود 2585
- Kaza ve kadere razı olursa kızgınlığı yatışır. Öç almadan geçer, o zevkten mahrum kalır. Bundan korkar işte.
-
شهوت کاذب شتابد در طعام ** خوف فوت ذوق هست آن خود سقام
- Yalancı şehvet, yemeye atılır, onun lezzetini, zevkini kaybedivereceğinden korkar ki bu zaten derttir.
-
اشتها صادق بود تاخیر به ** تا گواریده شود آن بیگره
- İştah varsa acele etmemek, yenen şeyin iyice sinmesi için ağır ağır yemek daha doğrudur.
-
تو پی دفع بلایم میزنی ** تا ببینی رخنه را بندش کنی
- Sen, benim belâmı defetmek, gördüğün gediği tıkamak istiyorsun.
-
تا از آن رخنه برون ناید بلا ** غیر آن رخنه بسی دارد قضا
- O gedikten bir felâket gelmesin diyorsun ama kaza ve kaderin o gedikten başka daha nice gedikleri, nice delikleri var.
-
چارهی دفع بلا نبود ستم ** چاره احسان باشد و عفو و کرم 2590
- Belâyı def etmenin çaresi, sitem etmek değildir. buna çare ihsandır, aftır keremdir.
-
گفت الصدقه مرد للبلا ** داو مرضاک به صدقه یا فتی
- Peygamber “sadaka belâyı defeder” dedi. Ey yiğit hastalığını sadakayla tedavi et.
-
صدقه نبود سوختن درویش را ** کور کردن چشم حلماندیش را
- Sadaka, yoksulu yakmak, hilim gözleyen gözü kör etmek değildir.
-
گفت شه نیکوست خیر و موقعش ** لیک چون خیری کنی در موضعش
- Padişah dedi ki: Hayır, yerinde yapılırsa iyidir. Yerinde bir hayırda bulunursan bu, doğru bir harekettir.
-
موضع رخ شه نهی ویرانیست ** موضع شه اسپ هم نادانیست
- Ruh, yerine şah sürmek işi harap etmektir. Şah yerine atı sürmek de bilgisizliktir.
-
در شریعت هم عطا هم زجر هست ** شاه را صدر و فرس را درگه است 2595
- Şeriatta ihsan da var ceza da. Padişah, baş köşeye geçer; at ahıra bağlanır.
-
عدل چه بود وضع اندر موضعش ** ظلم چه بود وضع در ناموقعش
- Adalet nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Lâyık olmadığı yere koymak.
-
نیست باطل هر چه یزدان آفرید ** از غضب وز حلم وز نصح و مکید
- Tanrı’nın yarattığı bir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile... hepsi doğrudur.
-
خیر مطلق نیست زینها هیچ چیز ** شر مطلق نیست زینها هیچ نیز
- Bunların hiç biri mutlak olarak hayır değildir. aynı zamanda mutlak olarak şer de değildir.
-
نفع و ضر هر یکی از موضعست ** علم ازین رو واجبست و نافعست
- Her birinin yerinde faydası vardır, yerinde de zararı. Onun için bilgi vaciptir, faydalıdır.
-
ای بسا زجری که بر مسکین رود ** در ثواب از نان و حلوا به بود 2600
- Yoksula yapılan öyle cezalar vardır ki sevap bakımından ekmekten de yeğdir, helvadan da.
-
زانک حلوا بیاوان صفرا کند ** سیلیش از خبث مستنقا کند
- Çünkü helva, vakitsiz yenirse safra yapar. Halbuki helva verilecek yerde ona bir sille vurulsa kötülükten kurtulur.
-
سیلیی در وقت بر مسکین بزن ** که رهاند آنش از گردن زدن
- Yoksula vaktinde bir sille vur da boynu vurulmaktan kurtulsun.
-
زخم در معنی فتد از خوی بد ** چوب بر گرد اوفتد نه بر نمد
- Vurmak, hakikatte kötü huyadır. Kilim dövülmez, tozu dövülür.
-
بزم و زندن هست هر بهرام را ** بزم مخلص را و زندان خام را
- Meclis de var, zindan da. Her ikisi de lâzım. Meclis ihlas sahibi olana, zindan ham kişiye.
-
شق باید ریش را مرهم کنی ** چرک را در ریش مستحکم کنی 2605
- Yarayı deşmek lazım. Deşeceğin yerde üstüne merhem korsan pisliği kökleştirmiş olursun.
-
تا خورد مر گوشت را در زیر آن ** نیم سودی باشد و پنجه زیان
- Yaranın altındaki eti yer. Yarı faydası olsa elli tane ziyanı olur.
-
گفت دلقک من نمیگویم گذار ** من همیگویم تحریی بیار
- Delkak, beni bırak demiyorum dedi, işi ara, sor, tahkik et diyorum.
-
هین ره صبر و تانی در مبند ** صبر کن اندیشه میکن روز چند
- Sabır yolunu kapama, acele etme. Sabret de birkaç gün düşün.
-
در تانی بر یقینی بر زنی ** گوشمال من بایقانی کنی
- Bu düşünce esnasında bir şeye iyice karar verirsin de kulağımı bilerek çekersin.