-
یا رسولی یا نشانی کن مدد ** تا ترا از بانگ من آگه کند 2730
- Ya bir elçi gönder, yahut kerem et, bir nişâne ver de benim sesimi sana ulaştırsın.
-
بحث کردند اندرین کار آن دو یار ** آخر آن بحث آن آمد قرار
- Bu iş için o iki dost konuşup görüştüler. Nihayet şuna karar verdiler:
-
که به دست آرند یک رشتهی دراز ** تا ز جذب رشته گردد کشف راز
- Bir uzun ip bulacaklardı. Bu ipin çekişi, onların sırrını birbirine duyuracaktı.
-
یک سری بر پای این بندهی دوتو ** بست باید دیگرش بر پای تو
- Fare, ipin bir ucunu sana karşı iki büklüm olan bu kulun ayağına bağlarız, öbür ucunu da senin ayağına.
-
تا به هم آییم زین فن ما دو تن ** اندر آمیزیم چون جان با بدن
- Bu suretle ikimiz, birbirimize ulanmış, bağlanmış oluruz; bir bedendeki can gibi birbirimize karışırız dedi.
-
هست تن چون ریسمان بر پای جان ** میکشاند بر زمینش ز آسمان 2735
- Beden de canın ayağında bir ipe benzer, onu gökyüzünden yere çeker durur.
-
چغز جان در آب خواب بیهشی ** رسته از موش تن آید در خوشی
- Can kurbağası, kendinden geçme suyuna hoş bir surette dalmışken, beden faresinden güzelce kurtulmuşken.
-
موش تن زان ریسمان بازش کشد ** چند تلخی زین کشش جان میچشد
- Beden faresi o iple yine onu çeker. Can, bu çekişten ne acılar tadar!
-
گر نبودی جذب موش گندهمغز ** عیشها کردی درون آب چغز
- Beyni kokmuş farenin çekişi olmasaydı kurbağa, suyun içinde rahatça yaşardı.
-
باقیش چون روز برخیزی ز خواب ** بشنوی از نوربخش آفتاب
- Bunun ötesini, gündüz olup da ecel uykusundan uyanınca güneşe nurlar bağışlayandan duyarsın.
-
یک سر رشته گره بر پای من ** زان سر دیگر تو پا بر عقده زن 2740
- İpliğin bir ucunu benim ayağıma bağla, öbür ucunu kendi ayağına düğümle
-
تا توانم من درین خشکی کشید ** مر ترا نک شد سر رشته پدید
- De bu kupkuru yerde iktiza edince ipi çekebileyim, sen de bu vesileyle benim derdimi anlayasın dedi.
-
تلخ آمد بر دل چغز این حدیث ** که مرا در عقده آرد این خبیث
- Bu söz kurbağanın gönlüne acı geldi. Bu pis beni bağlıyor galiba dedi.
-
هر کراهت در دل مرد بهی ** چون در آید از فنی نبود تهی
- İyi adamın gönlüne kötü bir düşünce geldi mi bu boş değildir, bir aslı vardır bunun.
-
وصف حق دان آن فراست را نه وهم ** نور دل از لوح کل کردست فهم
- O anlayışı vehim sayma, Tanrı anlayışı bil. Gönüldeki nur, onu külli levihten okumuş, anlamıştır.
-
امتناع پیل از سیران ببیت ** با جد آن پیلبان و بانگ هیت 2745
- Biliyorsun ya, filcinin o kadar çalışmasına, korkunç bir surette bağırıp çağırmasına rağmen fil, Tanrı evine gitmemişti.
-
جانب کعبه نرفتی پای پیل ** با همه لت نه کثیر و نه قلیل
- Ayağı, o kadar köteğe rağmen az çok, Kâbe tarafına gitmiyordu vesselam.
-
گفتیی خود خشک شد پاهای او ** یا بمرد آن جان صولافزای او
- Sanki ayakları kurumuştu, yahut da o saldıran canı, bedeninden çıkmıştı dersin.
-
چونک کردندی سرش سوی یمن ** پیل نر صد اسپه گشتی گامزن
- Fakat başını Yemen tarafına döndürdüler mi o erkek fil yüz at süratinde koşmaktaydı.
-
حس پیل از زخم غیب آگاه بود ** چون بود حس ولی با ورود
- Filin duygusu, gayb zahmını anlamıştı. Bu böyle olunca artık kendisine Tanrı’dan ilham gelen velinin duygusu nasıl olur?
-
نه که یعقوب نبی آن پاکخو ** بهر یوسف با همه اخوان او 2750
- O güzel huylu Yakup peygamber de, kardeşleri, Yusuf için
-
از پدر چون خواستندش دادران ** تا برندش سوی صحرا یک زمان
- Babalarından izin alıp onu birazcık sahraya gezmeye götürmek istedikleri zaman bir şeyler sezinlemişti.
-
جمله گفتندش میندیش از ضرر ** یک دو روزش مهلتی ده ای پدر
- Hepsi de ona, Yusuf’a bir zarar gelir diye düşünme. Bir iki günceğiz müsaade et baba.
-
که چرا ما را نمی داری امین ** یوسف خود را به سیران و ظعین
-
تا به هم در مرجها بازی کنیم ** ما درین دعوت امین و محسنیم
- Yeşilliklerde beraber gezip tozalım. Biz, onu çağırıyoruz ama emniyet ve ihsan sahibi kişileriz dediler.