-
زان بیابان این عمارتها رسید ** ملک و شاهی و وزارتها رسید
- Bu yapılmış, düzülmüş mamureler, o çölden geldi. Saltanat, padişahlık, vezirlik, oradan verildi.
-
زان بیابان عدم مشتاق شوق ** میرسند اندر شهادت جوق جوق
- Yokluk çölünden bu görünen âleme iştiyaklarla bölük bölük varlıklar gelip durmada.
-
کاروان بر کاروان زین بادیه ** میرسد در هر مسا و غادیه
- Bu çölden her akşam, her sabah kervan üstüne kervan geliyor.
-
آید و گیرد وثاق ما گرو ** که رسیدم نوبت ما شد تو رو
- Geliyor, biz geldik, nöbet bizim, siz gidin diye yerimizi yurdumuzu alıyor.
-
چون پسر چشم خرد را بر گشاد ** زود بابا رخت بر گردون نهاد 2775
- Oğul, akıl gözünü açtı mı baba, hemencecik yükünü kağnıya koyuyor.
-
جادهی شاهست آن زین سو روان ** وآن از آن سو صادران و واردان
- O âlemden buraya bir ana yol var. Oradan buraya geliyorlar, buradan oraya gidiyorlar.;
-
نیک بنگر ما نشسته میرویم ** مینبینی قاصد جای نویم
- İyi dikkat et. Oturmuşuz ama gidiyoruz, yeni bir yere hareket etmişiz, fakat görmüyorsun sen.
-
بهر حالی مینگیری راس مال ** بلک از بهر غرضها در مل
- Sermayeni ağzını bugün için değil, ilerisi için, ileride bir iş yapmak için hazırlarsın.
-
پس مسافر این بود ای رهپرست ** که مسیر و روش در مستقبلست
- Ey yola tapan, yolcu odur ki yüzü ve gidişi, ileriyedir.
-
همچنانک از پردهی دل بیکلال ** دم به دم در میرسد خیل خیال 2780
- Nitekim gönül perdesi ardından da anbean yorulmadan, usanmadan hayal alayı gelip durur.
-
گر نه تصویرات از یک مغرساند ** در پی هم سوی دل چون میرسند
- O düşünceler, hep bir fidanlıktan kopup gelmese nasıl olur da hepsi yol bulur, gönle gelip çatar?
-
جوق جوق اسپاه تصویرات ما ** سوی چشمهی دل شتابان از ظما
- Bölük, bölük düşünce ordumuz, susamış bir halde gönül çeşmesine geliyor.
-
جرهها پر میکنند و میروند ** دایما پیدا و پنهان میشوند
- Testilerini doldurup gidiyorlar. Daima meydanda ve daima gizli bunlar.
-
فکرها را اختران چرخ دان ** دایر اندر چرخ دیگر آسمان
- Düşünceleri, gökyüzünün yıldızları say. Fakat bunlar, başka bir gökyüzünde dönmedeler.
-
سعد دیدی شکر کن ایثار کن ** نحس دیدی صدقه و استغفار کن 2785
- Kutluluk gördün mü şükret, ihsanda bulun. Kötülük gördün mü sadaka ver, yargılanma dile! Çark vur.
-
ما کییم این را بیا ای شاه من ** طالعم مقبل کن و چرخی بزن
- Padişahım biz kimiz ki devlete, kutluluğa layık olalım? Sen gel, talihimi devlete döndür.
-
روح را تابان کن از انوار ماه ** که ز آسیب ذنب جان شد سیاه
- Ayın nuru ile ruhu parlat. Çünkü tutulma yerine geldi, zararlar gördü, can simsiyah oldu.
-
از خیال و وهم و ظن بازش رهان ** از چه و جور رسن بازش رهان
- Onu yine hayalden vehimden, zandan kurtar. Yine kuyudan çıkar, cefa ipinden halâs et.
-
تا ز دلداری خوب تو دلی ** پر بر آرد بر پرد ز آب و گلی
- Bu suretle de bir gönül, senin güzel gönül alışınla kanatlansın, uçsun, şu balçıktan kurtulsun!
-
ای عزیز مصر و در پیمان درست ** یوسف مظلوم در زندان تست 2790
- Ey Mısır azizi, ey ahdinde duran zat,mazlum Yusuf, senin zindanındadır.
-
در خلاص او یکی خوابی ببین ** زود که الله یحب المحسنین
- Onu kurtarmak için çabucak bir rüya görüver, Tanrı, ihsan sahiplerini sever.
-
هفت گاو لاغری پر گزند ** هفت گاو فربهش را میخورند
- Yedi arık ve hasta öküz, yedi semiz öküzü yutmada.
-
هفت خوشهی خشک زشت ناپسند ** سنبلات تازهاش را میچرند
- Yedi kuru ve çirkin beğenilmeyecek başak, yedi taze ve yemyeşil başağı otlamada.
-
قحط از مصرش بر آمد ای عزیز ** هین مباش ای شاه این را مستجیز
- Ey aziz, gönül Mısırında kıtlık başlıyor. Aman padişahım bunu caiz görme.
-
یوسفم در حبس تو ای شه نشان ** هین ز دستان زنانم وا رهان 2795
- Padişahım, senin hapsinde bir Yusuf’um ben. Lûtfet, beni kadınlardan kurtar.