-
آن دگر گفت ای گروه زرپرست ** جمله خاصیت مرا چشم اندرست
- Bir başkası ey altına tapanlar, benim bütün hassam gözümdedir.
-
هر که را شب بینم اندر قیروان ** روز بشناسم من او را بیگمان
- Geceleyin karanlıkta kimi görsem, hiç şüphe yok, onu gündüz tanırım dedi.
-
گفت یک خاصیتم در بازو است ** که زنم من نقبها با زور دست
- Başka biri, benim hünerim kolumdadır. Kolumun kuvvetiyle duvarları delerim dedi.
-
گفت یک خاصیتم در بینی است ** کار من در خاکها بوبینی است 2825
- Başka biri dedi ki: Benim marifetim burnumda. İşim, toprakları koklamaktır.
-
سرالناس معادن داد دست ** که رسول آن را پی چه گفته است
- “İnsanlar madenlere benzerler” sırrına ermişim. Peygamber, onu ne için söylemişti.
-
من ز خاک تن بدانم کاندر آن ** چند نقدست و چه دارد او ز کان
- Ben, toprağın bedeninde ne kadar para var, ne madeni gizli anlarım.
-
در یکی کان زر بیاندازه درج ** وان دگر دخلش بود کمتر ز خرج
- Bir yerde sayısız altın gizli, öbür tarafın masrafı, gelirinden fazla meselâ, derhal bilirim.
-
همچو مجنون بو کنم من خاک را ** خاک لیلی را بیابم بیخطا
- Mecnun gibi toprağı koklarım, yanılmaksızın Leylâ’nın bulunduğu toprağı bulurum.
-
بو کنم دانم ز هر پیراهنی ** گر بود یوسف و گر آهرمنی 2830
- Her gömleği koklar, içinde Yusuf mu var, şeytan mı anlarım.
-
همچو احمد که برد بو از یمن ** زان نصیبی یافت این بینی من
- Ahmet gibi hani. O da Yemen’den koku alırdı ya. Benim de şu burnum, o nasibe erişmiştir işte.
-
که کدامین خاک همسایهی زرست ** یا کدامین خاک صفر و ابترست
- Hangi toprak altına komşu, hangisi sıfırdan ibaret. Beş para etmez? Bu, bana malûm olur.
-
گفت یک نک خاصیت در پنجهام ** که کمندی افکنم طول علم
- Bir başkası da benim hünerim de dedi, elimdedir. Dağ tepesine kadar kement atarım.
-
همچو احمد که کمند انداخت جانش ** تا کمندش برد سوی آسمانش
- Ahmet gibi... Onun canı da bir kement attı, kemendi ta göğe ulaştı.
-
گفت حقش ای کمندانداز بیت ** آن ز من دان ما رمیت اذ رمیت 2835
- Tanrı dedi ki: Ey gökyüzündeki Beyt-i Mâmur’a kement atan, atışı benden bil. “Attığın vakit sen atmadın ben attım”
-
پس بپرسیدند زان شه کای سند ** مر ترا خاصیت اندر چه بود
- Nihayet dediler ki: Ey yüce ve vefalı dost, sen de söyle. Senin ne hünerin ne marifetin var?
-
گفت در ریشم بود خاصیتم ** که رهانم مجرمان را از نقم
- Sultan Mahmut dedi ki: Benim hünerim sakalımdadır. Onunla suçluları cezadan eziyetten kurtarırım.
-
مجرمان را چون به جلادان دهند ** چون بجنبد ریش من زیشان رهند
- Suçluları cellâtlara verdiler mi, sakalım oynayınca onlar kurtuluverirler.
-
چون بجنبانم به رحمت ریش را ** طی کنند آن قتل و آن تشویش را
- Acıyıp sakalımı oynattım mı öldürülmeden de kurtulurlar, dertten de, elemden de.
-
قوم گفتندش که قطب ما توی ** که خلاص روز محنتمان شوی 2840
- Hırsızlar, bu sözü duyunca kutbumuz sensin dediler; minnet gününde kurtuluşumuz senden olacak.
-
بعد از آن جمله به هم بیرون شدند ** سوی قصرآن شه میمون شدند
-
چون سگی بانگی بزد از سوی راست ** گفت میگوید که سلطان با شماست
- Bu sırada sağ taraftan bir köpek havladı. Köpek sesinden anlayan, köpek diyor ki dedi, padişah sizinle beraber.
-
خاک بو کرد آن دگر از ربوهای ** گفت این هست از وثاق بیوهای
- Kokudan anlayan bir yandaki toprağı kokladı, bu dedi, bir dul kadının odasının toprağı.
-
پس کمند انداخت استاد کمند ** تا شدند آن سوی دیوار بلند
- Kement atan, kemendini attı, yüksek bir duvara ulaştılar.
-
جای دیگر خاک را چون بوی کرد ** گفت خاک مخزن شاهیست فرد 2845
- Koku alan bir başka yeri kokladı, dedi ki: O eşsiz padişahın hazinesi burada.
-
نقبزن زد نقب در مخزن رسید ** هر یکی از مخزن اسبابی کشید
- Delik delen, duvarı deldi, hazineye girdiler. Her biri bir şeyler aldı.