-
آمد از حمام در گردک فسوس ** پیش او بنشست دختر چون عروس
- Zavallı hamamdan dönünce efendinin kızı, gelin gibi odaya geçip oturdu.
-
مادرش آنجا نشسته پاسبان ** که نباید کو کند روز امتحان
- Anası, köle, kızı gündüzün sınamaya kalkmasın diye oracıkta beklemekteydi.
-
ساعتی در وی نظر کرد از عناد ** آنگهان با هر دو دستش ده بداد
- Köle, bir müddet kinle kıza baktı da sonra ellerinin on parmağını da ona doğru sallayıp dedi ki:
-
گفت کس را خود مبادا اتصال ** با چو تو ناخوش عروس بدفعال
- Dilerim kimse seninle buluşmasın, senin gibi kötü ve pis bir geline düşmesin.
-
روز رویت روی خاتونان تر ** کیر زشتت شب بتر از کیر خر 315
- Gündüzün yüzün, kadınlar gibi ter-ü taze, geceleyin çirkin aletin, eşek aletinden beter.
-
همچنان جمله نعیم این جهان ** بس خوشست از دور پیش از امتحان
- İşte şu âlemin bütün nimetleri, uzaktan pek hoştur ama yaklaştı mı sınamadan ibarettir.
-
مینماید در نظر از دور آب ** چون روی نزدیک باشد آن سراب
- Uzaktan su görünür ,yanına vardın mı görürsün ki serapmış.
-
گنده پیرست او و از بس چاپلوس ** خویش را جلوه کند چون نو عروس
- O kokmuş bir kocakarıdır ama çok cilvelidir, kendisini yeni bir gelin gibi gösterir.
-
هین مشو مغرور آن گلگونهاش ** نوش نیشآلودهی او را مچش
- Sakın onun yüzündeki boyaya aldanma; aman, onun zehirle karışık şerbetini tatmaya kalkışma.
-
صبر کن کالصبر مفتاح الفرج ** تا نیفتی چون فرج در صد حرج 320
- Sabret, sabır sıkıntının anahtarıdır; sabret de Ferec gibi yüzlerce zahmete, mihnete düşme.
-
آشکارا دانه پنهان دام او ** خوش نماید ز اولت انعام او
- Tanesi meydandadır da tuzağı gizlidir. Önce onun sana nimet verişi hoş görünür ama sonu öyle değil!
-
در بیان آنک این غرور تنها آن هندو را نبود بلک هر آدمیی به چنین غرور مبتلاست در هر مرحلهای الا من عصم الله
- Bu aldanış,yalnız o Hintli köleye ait değildir. Allah’nın koruduğu kişiden başka herkes,böyle bir aldanışa uğrar.
-
چون بپیوستی بدان ای زینهار ** چند نالی در ندامت زار زار
- Ona ulaştın mı eyvahlar olsun sana. Nedamete düşer, ne kadar zarı zarı ağlarsın.
-
نام میری و وزیری و شهی ** در نهانش مرگ و درد و جاندهی
- Fakat beylik, vezirlik ve padişahlık adı, hakikatte ölümdür, derttir, can vermedir.
-
بنده باش و بر زمین رو چون سمند ** چون جنازه نه که بر گردن برند
- Kul ol da yeryüzünde at gibi yürü. Cenaze gibi kimsenin boynuna binme.
-
جمله را حمال خود خواهد کفور ** چون سوار مرده آرندش به گور 325
- Allah nimetine küfranda bulunan, ister ki herkes, kendisini yüklesin de ölüyü mezara götürür gibi götürsünler.
-
بر جنازه هر که را بینی به خواب ** فارس منصب شود عالی رکاب
- Rüyada kimi tabuta binmiş, götürülüyor görürsen yüce mertebeli büyük mevkili bir adam olur.
-
زانک آن تابوت بر خلقست بار ** بار بر خلقان فکندند این کبار
- Çünkü o tabut, halkın boynuna bir yüktür. Bu büyükler de halkın boynuna yük korlar, yük olurlar.
-
بار خود بر کس منه بر خویش نه ** سروری را کم طلب درویش به
- Yükünü herkese yükleme, kendine yükle. Baş olmayı az iste, yoksulluk daha iyidir.
-
مرکب اعناق مردم را مپا ** تا نیاید نقرست اندر دو پا
- Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris illeti gelmesin.
-
مرکبی را که آخرش تو ده دهی ** که به شهری مانی و ویراندهی 330
- Sonunda iki elinle bu biniciliğin alnını karışlarsın, fakat şimdi bir şehre benzemedesin. Şehre benziyorsun ama hakikatte bir yıkık köysün sen!
-
ده دهش اکنون که چون شهرت نمود ** تا نباید رخت در ویران گشود
- Şimdi bir şehir görünürken varlığından bez de pılını pırtını yıkık yerde çözme.
-
ده دهش اکنون که صد بستانت هست ** تا نگردی عاجز و ویرانپرست
- Şimdi yüzlerce bağa, bahçeye sahipken vazgeç varlıktan da âciz ve yıkık yere tapar bir hale gelmeyesin.
-
گفت پیغامبر که جنت از اله ** گر همیخواهی ز کس چیزی مخواه
- Peygamber, Allah’dan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme.
-
چون نخواهی من کفیلم مر ترا ** جنت الماوی و دیدار خدا
- Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allahya da ulaşırsın dedi.
-
آن صحابی زین کفالت شد عیار ** تا یکی روزی که گشته بد سوار 335
- Bunu duyan sahabe de şu kefillik yüzünden öyle ayarı tam bir hale geldi ki bir gün ata binmiş, bir yere gidiyordu.