English    Türkçe    فارسی   

6
3160-3184

  • بلک باید دل سوی بی‌سوی بست  ** نحس این سو عکس نحس بی‌سو است  3160
  • Hattâ gönlü, mekânsızlık mekânına bağlamak gerek. Burada zuhur eden yomsuzluk, o mekânsızlık âleminin bir aksinden ibarettir.
  • داد داد حق شناس و بخششش  ** عکس آن دادست اندر پنج و شش 
  • Vergiyi Tanrı vergisi, ihsanı Tanrı ihsanı bil. Çünkü bu aksi, beş duygu âlemiyle altı cihet âlemine veren odur.
  • گر بود داد خسان افزون ز ریگ  ** تو بمیری وآن بماند مردریگ 
  • Aşağılık kimselerin ihsanı, kumdan artık bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler senden arda kalır.
  • عکس آخر چند پاید در نظر  ** اصل بینی پیشه کن ای کژنگر 
  • Akis, gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eğri gören, aslı görmeyi kendine hüner yap.
  • حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز  ** با عطا بخشیدشان عمر دراز 
  • Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
  • خالدین شد نعمت و منعم علیه  ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه  3165
  • Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun!
  • داد حق با تو در آمیزد چو جان  ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن 
  • Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
  • گر نماند اشتهای نان و آب  ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب 
  • Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
  • فربهی گر رفت حق در لاغری  ** فربهی پنهانت بخشد آن سری 
  • Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.
  • چون پری را قوت از بو می‌دهد  ** هر ملک را قوت جان او می‌دهد 
  • O peri ve cine kokuyu gıda etmiş, meleklere can gıdası vermiştir.
  • جان چه باشد که تو سازی زو سند  ** حق به عشق خویش زنده‌ت می‌کند  3170
  • Can nedir ki ona dayanıyorsun? Tanrı kendi aşkı ile seni diriltir.
  • زو حیات عشق خواه و جان مخواه  ** تو ازو آن رزق خواه و نان مخواه 
  • Ondan aşk diriliği iste, can isteme. O rızkı iste, ekmek dileme.
  • خلق را چون آب دان صاف و زلال  ** اندر آن تابان صفات ذوالجلال 
  • Halkı su gibi arı duru bil. O suya akseden, ululuk ıssı Tanrı’nın sıfatlarıdır.
  • علمشان و عدلشان و لطفشان  ** چون ستاره‌ی چرخ در آب روان 
  • Onların bilgileri, adaletleri, lûtufları akar suya aksetmiş yıldıza benzer.
  • پادشاهان مظهر شاهی حق  ** فاضلان مرآت آگاهی حق 
  • Padişahlar, Tanrı saltanatına mazhardır; bilgi sahipleri, Tanrı bilgisinin aynasıdır.
  • قرنها بگذشت و این قرن نویست  ** ماه آن ماهست آب آن آب نیست  3175
  • Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su değil.
  • عدل آن عدلست و فضل آن فضل هم  ** لیک مستبدل شد آن قرن و امم 
  • Adalet, o adalet. Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
  • قرنها بر قرنها رفت ای همام  ** وین معانی بر قرار و بر دوام 
  • Ey akıllı er, zamanlar, zamanların üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip geçti. Fakat şu mânalar, daimi ve hep o.
  • آن مبدل شد درین جو چند بار  ** عکس ماه و عکس اختر بر قرار 
  • O arktaki su kaç kere değişti. Fakat ayın aksiyle yıldızların aksi hep var.
  • پس بنااش نیست بر آب روان  ** بلک بر اقطار عرض آسمان 
  • Çünkü yapısı, su üstüne kurulmamış, gökyüzü sahasında onlar.
  • این صفتها چون نجوم معنویست  ** دانک بر چرخ معانی مستویست  3180
  • Bu sıfatlar, bil ki mâna yıldızları gibi mâna göklerindedir.
  • خوب‌رویان آینه‌ی خوبی او  ** عشق ایشان عکس مطلوبی او 
  • Güzeller, onun güzelliğinin aynası. Onlardaki aşk, onun istemesinin aksi.
  • هم به اصل خود رود این خد و خال  ** دایما در آب کی ماند خیال 
  • Bu göz kaş, bu boy pos, daima aslına gider durur. Suya akseden hayal, kalır mı hiç?
  • جمله تصویرات عکس آب جوست  ** چون بمالی چشم خود خود جمله اوست 
  • Bütün tasvirler, ırmak suyundaki akislerdir. Gökyüzünü ovdun mu görürsün ki hepsi de o.
  • باز عقلش گفت بگذار این حول  ** خل دوشابست و دوشابست خل 
  • Derken o garibin aklı dedi ki: Şu şaşılığı bırak. Sirke pekmezdir, pekmez de sirke.