-
زو حیات عشق خواه و جان مخواه ** تو ازو آن رزق خواه و نان مخواه
- Ondan aşk diriliği iste, can isteme. O rızkı iste, ekmek dileme.
-
خلق را چون آب دان صاف و زلال ** اندر آن تابان صفات ذوالجلال
- Halkı su gibi arı duru bil. O suya akseden, ululuk ıssı Tanrı’nın sıfatlarıdır.
-
علمشان و عدلشان و لطفشان ** چون ستارهی چرخ در آب روان
- Onların bilgileri, adaletleri, lûtufları akar suya aksetmiş yıldıza benzer.
-
پادشاهان مظهر شاهی حق ** فاضلان مرآت آگاهی حق
- Padişahlar, Tanrı saltanatına mazhardır; bilgi sahipleri, Tanrı bilgisinin aynasıdır.
-
قرنها بگذشت و این قرن نویست ** ماه آن ماهست آب آن آب نیست 3175
- Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su değil.
-
عدل آن عدلست و فضل آن فضل هم ** لیک مستبدل شد آن قرن و امم
- Adalet, o adalet. Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
-
قرنها بر قرنها رفت ای همام ** وین معانی بر قرار و بر دوام
- Ey akıllı er, zamanlar, zamanların üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip geçti. Fakat şu mânalar, daimi ve hep o.
-
آن مبدل شد درین جو چند بار ** عکس ماه و عکس اختر بر قرار
- O arktaki su kaç kere değişti. Fakat ayın aksiyle yıldızların aksi hep var.
-
پس بنااش نیست بر آب روان ** بلک بر اقطار عرض آسمان
- Çünkü yapısı, su üstüne kurulmamış, gökyüzü sahasında onlar.
-
این صفتها چون نجوم معنویست ** دانک بر چرخ معانی مستویست 3180
- Bu sıfatlar, bil ki mâna yıldızları gibi mâna göklerindedir.
-
خوبرویان آینهی خوبی او ** عشق ایشان عکس مطلوبی او
- Güzeller, onun güzelliğinin aynası. Onlardaki aşk, onun istemesinin aksi.
-
هم به اصل خود رود این خد و خال ** دایما در آب کی ماند خیال
- Bu göz kaş, bu boy pos, daima aslına gider durur. Suya akseden hayal, kalır mı hiç?
-
جمله تصویرات عکس آب جوست ** چون بمالی چشم خود خود جمله اوست
- Bütün tasvirler, ırmak suyundaki akislerdir. Gökyüzünü ovdun mu görürsün ki hepsi de o.
-
باز عقلش گفت بگذار این حول ** خل دوشابست و دوشابست خل
- Derken o garibin aklı dedi ki: Şu şaşılığı bırak. Sirke pekmezdir, pekmez de sirke.
-
خواجه را چون غیر گفتی از قصور ** شرمدار ای احول از شاه غیور 3185
- O muhtesibi, noksanın yüzünden ayrı bildin. Gayretli padişahlardan utan a şaşı!
-
خواجه را که در گذشتست از اثیر ** جنس این موشان تاریکی مگیر
- Havanın üstündeki esîrden bile ileri gitmiş olan zatı şu karanlıklarda oturan farelerden sayma.
-
خواجهی جان بین مبین جسم گران ** مغز بین او را مبینش استخوان
- Onu can olarak gör, ağır cisim olarak görme. Onu beyin gör, kemik olarak görme.
-
خواجه را از چشم ابلیس لعین ** منگر و نسبت مکن او را به طین
- Ona melun iblisin gözü ile bakma, onu toprağa mensup sayma.
-
همره خورشید را شبپر مخوان ** آنک او مسجود شد ساجد مدان
- Güneşle yoldaş olana yarasa deme. Kendisine secde edileni secde eder bilme.
-
عکسها را ماند این و عکس نیست ** در مثال عکس حق بنمودنیست 3190
- Bu da akislere benzer ama akis değildir. Akis suretinde Tanrı’nın görünüşüdür bu.
-
آفتابی دید او جامد نماند ** روغن گل روغن کنجد نماند
- O, bir güneş görmüştür, cansız ve donmuş bir halde kalmamıştır. Şırlağan yağı, gül yağı olmuştur; şırlağan yağı kalmamıştır.
-
چون مبدل گشتهاند ابدال حق ** نیستند از خلق بر گردان ورق
- Tanrı Abdâl’i de, fâni varlıklarını değiştirdiler mi artık halktan değildirler, çevir bu yaprağı.
-
قبلهی وحدانیت دو چون بود ** خاک مسجود ملایک چون شود
- Birlik kıblesi, nasıl olur da iki olur? Toprak, nasıl olur da meleklerin secde ettikleri bir şey olabilir?
-
چون درین جو دیدعکس سیب مرد ** دامنش را دید آن پر سیب کرد
- Adam, bu ırmakta elma aksini gördü ama bu görüşü de, eteğini elmayla doldurdu.
-
آنچ در جو دید کی باشد خیال ** چونک شد از دیدنش پر صد جوال 3195
- Bu görüşü, yüzlerce çuvalı elmayla doldurdu. Artık, ırmakta gördüğü, nasıl olur da hayal olur?