- 
		    چون به گور آن ولینعمت رسید  ** گشت گریان زار و آمد در نشید 
- Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت ای پشت و پناه هر نبیل  ** مرتجی و غوث ابناء السبیل 
- Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   ای غم ارزاق ما بر خاطرت  ** ای چو رزق عام احسان و برت    3265
- Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan!
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای فقیران را عشیره و والدین  ** در خراج و خرج و در ایفاء دین 
- Ey yoksullara aşiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve borçlarını vermek için ana baba gibi yardım eden!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای چو بحر از بهر نزدیکان گهر  ** داده و تحفه سوی دوران مطر 
- Ey deniz gibi yakınlarına inci uzaklarına yağmur hediye eden!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پشت ما گرم از تو بود ای آفتاب  ** رونق هر قصر و گنج هر خراب 
- Ey güneş, sırtımız senin hararetinle ısınmıştı. Her köşkün parlaklığı sendendi, her yıkık yerin definesi sendin.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای در ابرویت ندیده کس گره  ** ای چو میکائیل راد و رزقده 
- Kaşının çatıldığını kimsecikler görmemişti ey Mikâil gibi rızık ve azık veren!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   ای دلت پیوسته با دریای غیب  ** ای به قاف مکرمت عنقای غیب    3270
- 3270.Ey gönlü gayb deniziyle birleşmiş, ey ihsanı Kaf dağında gayp Anka’sı kesilmiş zat!
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یاد ناورده که از مالم چه رفت  ** سقف قصد همتت هرگز نکفت 
- İhsan ederken malımdan ne gitti acaba diye aklına bir şeycikler gelmezdi. Himmetinin yüce tavanı bir kere olsun yarılmadı senin.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای من و صد همچو من در ماه و سال  ** مر ترا چون نسل تو گشته عیال 
- Her ay her yıl ben de benim gibi yüzlerce kişi de senin soyun sopun olmuştu âdeta.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نقد ما و جنس ما و رخت ما  ** نام ما و فخر ما و بخت ما 
- Paramız, soyumuz, varımız, yoğumuz… Adımız, sanımız, bahtımız, devletimiz sendin.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو نمردی ناز و بخت ما بمرد  ** عیش ما و رزق مستوفی بمرد 
- Sen ölmedin, bizim nazımız, bizim devletimiz, bizim gemimiz, bizim verilegelen rızkımız öldü.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   واحد کالالف در رزم و کرم  ** صد چو حاتم گاه ایثار نعم    3275
- Sen mecliste de ihsan ve keremde de bir kişiydin ama bine bedeldin. İhsan esnasında yüzlerce Hatem’din âdeta.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    حاتم ار مرده به مرده میدهد  ** گردگانهای شمرده میدهد 
- Hatem, cansız şeyi ölü gönüllü adama verir, sayılı birkaç ceviz ihsan ederdi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو حیاتی میدهی در هر نفس  ** کز نفیسی مینگنجد در نفس 
- Sense her solukta öyle bir hayat bağışlamadasın ki onun güzelliğini anlatmaya ömür yetmez.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو حیاتی میدهی بس پایدار  ** نقد زر بیکساد و بیشمار 
- Sen, ebedî bir haya,t tükenmez ve sayılmaz altınlar bağışlarsın.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    وارثی نا بوده یک خوی ترا  ** ای فلک سجده کنان کوی ترا 
- Ey gökyüzünün, civarına secde ettiği zat ! Bir huyuna bile mirasçı yok senin.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   خلق را از گرگ غم لطفت شبان  ** چون کلیم الله شبان مهربان    3280
- Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گوسفندی از کلیم الله گریخت  ** پای موسی آبله شد نعل ریخت 
- Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    در پی او تا به شب در جست و جو  ** وان رمه غایب شده از چشم او 
- Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گوسفند از ماندگی شد سست و ماند  ** پس کلیم الله گرد از وی فشاند 
- Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    کف همیمالید بر پشت و سرش  ** مینواخت از مهر همچون مادرش 
- Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نیم ذره طیرگی و خشم نی  ** غیر مهر و رحم و آب چشم نی    3285
- Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت گیرم بر منت رحمی نبود  ** طبع تو بر خود چرا استم نمود 
- Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    با ملایک گفت یزدان آن زمان  ** که نبوت را نمیزیبد فلان 
- Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.