غیر چستی و گشی و روحنت ** حق برو افکنده بد نادر صفت
Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
پس تجسس کرد عقل پادشاه ** کین چه باشد که زند بر عقل راه 3350
Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi.
چشم من پرست و سیرست و غنی ** از دو صد خورشید دارد روشنی
Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
ای رخ شاهان بر من بیذقی ** نیم اسپم در رباید بی حقی
Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
جادوی کردست جادو آفرین ** جذبه باشد آن نه خاصیات این
Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
فاتحه خواند و بسی لا حول کرد ** فاتحهش در سینه میافزود درد
Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
زانک او را فاتحه خود میکشید ** فاتحه در جر و دفع آمد وحید 3355
Çünkü padişahı çeken zaten fatihaydı. Fatiha bir muradın olmasında, bir kötülükten kurtulmada birebirdir, ama onu bu derde sokan, fatihanın sahibi Tanrıydı.
گر نماید غیر هم تمویه اوست ** ور رود غیر از نظر تنبیه اوست
Göze bir başkasını gösterirse bu onun işidir. Gözden kendisinden başkası kaybolur, göz yalnız Hakk’ı görürse bu da onun uyandırmasıdır.
پس یقین گشتش که جذبه زان سریست ** کار حق هر لحظه نادر آوریست
Padişah, iyice anladı ki gönlünün akması Tanrıdan. Tanrının işi her an eşsiz örneksiz şeyler yaratmaktır.
اسپ سنگین گاو سنگین ز ابتلا ** میشود مسجود از مکر خدا
Onun hilesiyle taştan öküze , taştan ata tapar, secde ederler.
پیش کافر نیست بت را ثانیی ** نیست بت را فر و نه روحانیی
Kafire göre putun bir ikincisi olamaz. Halbuki putta ne bir kudret vardır, ne bir ruhaniyet.
چست آن جاذب نهان اندر نهان ** در جهان تابیده از دیگر جهان 3360
Öyle olduğu halde o gizliden gizli gönülleri çekip duran nedir? O, bu aleme başka bir alemden parlamadadır.
عقل محجوبست و جان هم زین کمین ** من نمیبینم تو میتوانی ببین
Bu pusuyu akıl da görmez can da. Ben göremiyorum sen görebiliyorsan gör.
چونک خوارمشه ز سیران باز گشت ** با خواص ملک خود همراز گشت
Harzemşah, gezintiden dönünce saltanat erkanının ileri gelenlerine sırrını açtı.
پس به سرهنگان بفرمود آن زمان ** تا بیارند اسپ را زان خاندان
Derhal, çavuşlara o atı. Beyden alıp getirmelerini emretti.
همچو آتش در رسیدند آن گروه ** همچو پشمی گشت امیر همچو کوه
Çavuşlar ateş gibi koşup vardılar. Dağ gibi olan o bey yüne döndü adeta.
جانش از درد و غبین تا لب رسید ** جز عمادالملک زنهاری ندید 3365
Dertten elemden canı ağzına geldi. imadülmülk’ten başka derdine derman olacak kimseyi göremedi.
که عمادالملک بد پای علم ** بهر هر مظلوم و هر مقتول غم
İmadülmülk onun bayrağıydı. Herkes onun altına gelirdi; her zulüm gören dertten ölüm haline gelen koşar, ona başvururdu.
محترمتر خود نبد زو سروری ** پیش سلطان بود چون پیغامبری
Ulular içinde ondan daha saygılısı ondan daha üstünü yoktu. Padişahın tapısında adeta bir peygamberdi.
بیطمع بود او اصیل و پارسا ** رایض و شبخیز و حاتم در سخا
Vezirliğe tamahı yoktu. Soyu sopu temizdi zahitti, ibadet ehliydi, geceleri kalkar, Tanrıya ibadette bulunurdu, cömertlikte de sanki bir hatemdi.
بس همایونرای و با تدبیر و راد ** آزموده رای او در هر مراد
Rey ve tedbiri pek kutluydu. Her hususta reyi sınanmıştı.
هم به بذل جان سخی و هم به مال ** طالب خورشید غیب او چون هلال 3370
Can vermede de cömertti. Mal vermede de. Yeni ay gibi gayb güneşini dilerdi.
در امیری او غریب و محتبس ** در صفات فقر وخلت ملتبس
Beylikte garipti kimsesizdi. Yokluk ve Tanrı sevgisi sıfatlarında gizlenmişti.
بوده هر محتاج را همچون پدر ** پیش سلطان شافع و دفع ضرر
Her ihtiyaç sahibine baba gibiydi. Padişahın tapısında şefaatçiydi her zararı def ederdi.
مر بدان را ستر چون حلم خدا ** خلق او بر عکس خلقان و جدا
Kötüleri, Tanrı hilmi gibi örterdi. Hasılı huyu halkın huyundan bambaşka ve tamamıyla aykırıydı.