-
زین حجاب این تشنگان کفپرست ** ز آب صافی اوفتاده دوردست 3430
- 3430.Bu köpüğe tapan susuzlar da köpük yüzünden arı duru sudan uzaklaşmışlardır.
-
آفتابا با چو تو قبله و امام ** شبپرستی و خفاشی میکنیم
- Ey güneş! Sen gibi bir kıblemiz, bir imanımız varken yine de geceye tapmakta, yarasalık etmekteyiz.
-
سوی خود کن این خفاشان را مطار ** زین خفاشیشان بخر ای مستجار
- Ey yardımı dilenen! Lütfet de bu yarasaları, civarında uçur, onları bu yarasalıktan kurtar.
-
این جوان زین جرم ضالست و مغیر ** که بمن آمد ولی او را مگیر
- Bu genç bana müracaat etti, bu suç yüzünden yol sapıttı, seni kaybetti. Fakat sen onun kusuruna bakma.
-
در عماد الملک این اندیشهها ** گشته جوشان چون اسد در بیشهها
- Ormanlardaki aslanın gönlünden bir şeyler geçer ya. İmadülmülk’ ün gönlünden de bu düşünceler geçmekteydi.
-
ایستاده پیش سلطان ظاهرش ** در ریاض غیب جان طایرش 3435
- Görünüşte Padişahın huzurundaydı. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu.
-
چون ملایک او به اقلیم الست ** هر دمی میشد به شرب تازه مست
- Melekler gibi elest ülkesinde her an yeniden yeniye şarap içmekte sarhoş olmaktaydı.
-
اندرون سور و برون چون پر غمی ** در تن همچون لحد خوش عالمی
- İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
-
او درین حیرت بد و در انتظار ** تا چه پیدا آید از غیب و سرار
- O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
-
اسپ را اندر کشیدند آن زمان ** پیش خوارمشاه سرهنگان کشان
- O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
-
الحق اندر زیر این چرخ کبود ** آنچنان کره به قد و تگ نبود 3440
- Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu.
-
میربودی رنگ او هر دیده را ** مرحب آن از برق و مه زاییده را
- Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
-
همچو مه همچون عطارد تیزرو ** گوییی صرصر علف بودش نه جو
- Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
-
ماه عرصهی آسمان را در شبی ** میبرد اندر مسیر و مذهبی
- Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
-
چون به یک شب مه برید ابراج را ** از چه منکر میشوی معراج را
- Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
-
صد چو ماهست آن عجب در یتیم ** که به یک ایماء او شد مه دو نیم 3445
- O eşi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir. Bir işaretiyle ay ikiye bölündü.
-
آن عجب کو در شکاف مه نمود ** هم به قدر ضعف حس خلق بود
- Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
-
کار و بار انبیا و مرسلون ** هست از افلاک و اخترها برون
- Yoksa peygamberlerle Tanrı rasullerinin işleri güçleri göklerden de dışarıdır yıldızlardan da.
-
تو برون رو هم ز افلاک و دوار ** وانگهان نظاره کن آن کار و بار
- Feleklerden, şu dönen göklerden dışarı çık da onların işlerini, güçlerini seyret.
-
در میان بیضهای چون فرخها ** نشنوی تسبیح مرغان هوا
- Sen yumurtada ki kuş yavrusu gibisin. Havadaki kuşların tespihlerini duymazsın.
-
معجزات اینجا نخواهد شرح گشت ** ز اسپ و خوارمشاه گو و سرگذشت 3450
- Mucizeler burada anlatılamaz. Sen yine atla Harzemşah’ın hikayesini anlat.
-
آفتاب لطف حق بر هر چه تافت ** از سگ و از اسپ فر کهف یافت
- Köpek olsun, at olsun; Tanrı güneşinin lütfu neye vurursa onu, Ashabı Kehf’in köpeğine döndürür.
-
تاب لطفش را تو یکسان هم مدان ** سنگ را و لعل را داد او نشان
- Sonra onun lütfunun vuruşunu da bir sanma. Taşa da vurmuştur, laale de.
-
لعل را زان هست گنج مقتبس ** سنگ را گرمی و تابانی و بس
- Laal, ondan bir define elde etmiştir, taşsa yalnız bir hararet ve bir parlaklık.
-
آنک بر دیوار افتد آفتاب ** آنچنان نبود کز آب و اضطراب
- Güneş duvara da vurur. Fakat suya vurduğu gibi görünmez, parlamaz, ona bir şey vurmaz ve üstünde bir şey titremez.