چون غرض دلاله گشت و واصفی ** از سه گز کرباس یابی یوسفی
Bir alım satımda garaz, vasıta olur, satılan şeyi o överse bir Yusuf’u, üç arşın beze alırsın.
چونک هنگام فراق جان شود ** دیو دلال در ایمان شود
Can verme çağında da şeytan, vasıtalık eder, senden iman incisi alır.
پس فروشد ابله ایمان را شتاب ** اندر آن تنگی به یک ابریق آب
Ahmak derhal o sıkışık zamanda bir ibrik suya imanını satıverir.
وان خیالی باشد و ابریق نی ** قصد آن دلال جز تخریق نی
Halbuki o su ibriği değildir, bir hayalden ibarettir. O vasıtalık eden ibrik, ancak bir hile peşindedir. Bir kötülük yapmak ister.
این زمان که تو صحیح و فربهی ** صدق را بهر خیالی میدهی 3465
Şimdi sağlam ve semizken bile doğru şeyi bir hayal için verip duruyorsun.
میفروشی هر زمانی در کان ** همچو طفلی میستانی گردگان
Çocuk gibi her an madendeki inciyi satıp yerine ceviz almaktasın.
پس در آن رنجوری روز اجل ** نیست نادر گر بود اینت عمل
Ecel gününün o hastalığında böyle bir şeyi yaparsan şaşılmaz artık.
در خیالت صورتی جوشیدهای ** همچو جوزی وقت دق پوسیدهای
Hayalinde bir surettir coşmuştur. Fakat sınama zamanında ceviz gibi çürümüş bir şey.
هست از آغاز چون بدر آن خیال ** لیک آخر میشود همچون هلال
O hayal ilk zuhur ettiği zaman dolunay gibidir. Ama sonunda yeni aya döner.
گر تو اول بنگری چون آخرش ** فارغ آیی از فریب فاترش 3470
Önce bakınca onu sonra ne hale gelecekse öyle görürsen, aldanmaz, ondan kurtulursun.
جوز پوسیدهست دنیا ای امین ** امتحانش کم کن از دورش ببین
Ey emin kişi! Dünya çürük bir cevizdir. Onu pek sınama, uzaktan bak.
شاه دید آن اسپ را با چشم حال ** وآن عمادالملک با چشم مل
Padişah, o atı hal gözüyle gördü, İmadülmülk meal gözüyle.
چشم شه دو گز همی دید از لغز ** چشم آن پایاننگر پنجاه گز
Padişahın gözü titredi, ancak iki arşınlık yolu gördü. O sonu gören erse elli arşınlık yolu gördü.
آن چه سرمهست آنک یزدان میکشد ** کز پس صد پرده بیند جان رشد
Tanrının insanın gözüne çektiği o sürme, ne sürmedir ki can, yüzlerce perdenin ardındaki yolu görür.
چشم مهتر چون به آخر بود جفت ** پس بدان دیده جهان را جیفه گفت 3475
Kainatın ulusunun gözü, sonu görmeyle eş olmuştu. O yüzden cihanı leş gördü.
زین یکی ذمش که بشنود او وحسپ ** پس فسرد اندر دل شه مهر اسپ
Padişah, bir kerecik bu zemmi duymakla iktifa etti; gönlü attan soğudu gitti.
چشم خود بگذاشت و چشم او گزید ** هوش خود بگذاشت و قول او شنید
Kendi gözünü bıraktı, onun gözünü kabul etti.
این بهانه بود و آن دیان فرد ** از نیاز آن در دل شه سرد کرد
Kendi aklını bıraktı, onun sözünü duydu.
در ببست از حسن او پیش بصر ** آن سخن بد در میان چون بانگ در
Bu bir bahaneydi. O tek Tanrı, at sahibinin yalvarması yüzünden Padişahı attan soğuttu. Atın güzelliğini örttü ona göstermedi. O söz de arada kapı gıcırtısı gibiydi.
پرده کرد آن نکته را بر چشم شه ** که از آن پرده نماید مه سیه 3480
O sözü padişahın gözüne bir perde yaptı. Ay, o perdenin ardından kara göründü.
پاک بنایی که بر سازد حصون ** در جهان غیب از گفت و فسون
Ne temiz mimar ki gayp aleminde sözle, afsunla kaleler yapar.
بانگ در دان گفت را از قصر راز ** تا که بانگ وا شدست این یا فراز
Sözü, sır köşkünün kapısının sesi bil. Bu ses kapının açılmasından mı geliyor kapının kapanmasından mı? Buna dikkat et.
بانگ در محسوس و در از حس برون ** تبصرون این بانگ و در لا تبصرون
Kapı sesi duyulur kapı görünmez. Bu sesi görürsünüz kapıyı görmezsiniz.
چنگ حکمت چونک خوشآواز شد ** تا چه در از روض جنت باز شد
Hikmet çengi o bir ses verdi mi dikkat et. Bakalım cennet kapılarından hangisi açıldı.
بانگ گفت بد چو دروا میشود ** از سقر تا خود چه در وا میشود 3485
Kötü söz kapısı açıldı mı bak bakalım cehennemin hangi kapısı açıldı?