-
حسن حق بینند اندر روی حور ** همچو مه در آب از صنع غیور
- Güneşte Tanrı güzelliğini görür âşıklar. Gayret sahibi Tanrı’nın sanatıyla nasıl ay, suya vurur da suda görünürse güneşte de hak görünür.
-
غیرتش بر عاشقی و صادقیست ** غیرتش بر دیو و بر استور نیست
- Fakat Tanrı’nın bu gayreti, âşık ve sadık kişileredir, şeytanla hayvana tecelli etmez o.
-
دیو اگر عاشق شود هم گوی برد ** جبرئیلی گشت و آن دیوی بمرد
- Şeytan bile âşık olsa topu çeler. Bir cebrail kesilir, şeytanlığı ölür.
-
اسلم الشیطان آنجا شد پدید ** که یزیدی شد ز فضلش بایزید
- Bu makamda “ Şeytanım, benim elimde Müslüman oldu” sırrı belirir. Yezid’lik Tanrı ihsanıyla kalmaz, Yezit, Bayazıt olur.
-
این سخن پایان ندارد ای گروه ** هین نگه دارید زان قلعه وجوه 3650
- Ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz, o kaleye insan resimlerinden sakının!
-
هین مبادا که هوستان ره زند ** که فتید اندر شقاوت تا ابد
- Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
-
از خطر پرهیز آمد مفترض ** بشنوید از من حدیث بیغرض
- Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
-
در فرج جویی خرد سر تیز به ** از کمینگاه بلا پرهیز به
- Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
-
گر نمیگفت این سخن را آن پدر ** ور نمیفرمود زان قلعه حذر
- Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
-
خود بدان قلعه نمیشد خیلشان ** خود نمیافتاد آن سو میلشان 3655
- O kaleye gitmek akıllarına bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktı bile.
-
کان نبد معروف بس مهجور بود ** از قلاع و از مناهج دور بود
- Çünkü tanınmış bir kale değildi. O, pek ıssız bir yerdeydi. Kalelerden, yolardan uzaktaydı.
-
چون بکرد آن منع دلشان زان مقال ** در هوس افتاد و در کوی خیال
- Fakat babaları gitmeyin deyince bu sözden hevese, hayale düştüler.
-
رغبتی زین منع در دلشان برست ** که بباید سر آن را باز جست
- Bu men edilme yüzünden gönüllerinde bir rağbettir uyandı, onun sırrını mutlaka öğrenmek gerek dediler.
-
کیست کز ممنوع گردد ممتنع ** چونک الانسان حریص ما منع
- Men edilen şeye gitmeyin, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir? İnsan men edildiği şeye haristir.
-
نهی بر اهل تقی تبغیض شد ** نهی بر اهل هوا تحریض شد 3660
- Bir şeyi yapma demek, iyi ve Tanrı’dan çekinir kişileri o şeye yanaştırmaz ama hava ve hamasîne uyanları o tarafa sürer, götürür.
-
پس ازین یغوی به قوما کثیر ** هم ازین یهدی به قلبا خبیر
- Şu halde bu yapmayın sözü, birçok kişileri azdırır. Birçok kalbi uyanık kişilerde bununla doğru yola gitmiş olurlar.
-
کی رمد از نی حمام آشنا ** بل رمد زان نی حمامات هوا
- Alışkın güvercin kamışlardan kaçar mı hiç? O kamışlardan alışmamış, yabani güvercinler kaçar.
-
پس بگفتندش که خدمتها کنیم ** بر سمعنا و اطعناها تنیم
- Şehzadeler de hizmetlerde bulunuruz, dediğin gibi hareket ederiz baş üstüne.
-
رو نگردانیم از فرمان تو ** کفر باشد غفلت از احسان تو
- Buyruğundan dışarı çıkmayız. Senin lûtuf ve ihsanından gaflet etmek, küfürdür dediler.
-
لیک استثنا و تسبیح خدا ** ز اعتماد خود بد از ایشان جدا 3665
- Fakat kendilerine güvendiklerinden Tanrı izin verirse demediler. Tanrı’yı anmadılar bile.
-
ذکر استثنا و حزم ملتوی ** گفته شد در ابتدای مثنوی
- Bu Tanrı izin verirse demek, bu kat, kat tedbir ve ihtiyat, Mesnevinin başlangıcında anlatıldı.
-
صد کتاب ار هست جز یک باب نیست ** صد جهت را قصد جز محراب نیست
- Yüz tane kitap olsa hepsi de bir baptan ibarettir. Yüz tarafta da bir tek mihraba dönülür.
-
این طرق را مخلصی یک خانه است ** این هزاران سنبل از یک دانه است
- Bu yolların hepsi de tek bir eve çıkar. Bu binlerce başak, bir tek tohumdan meydana gelmiştir.
-
گونهگونه خوردنیها صد هزار ** جمله یک چیزست اندر اعتبار
- Çeşit, çeşit yüz binlerce yemekler vardır. Fakat yemek olmak bakımından hepside bir şeydir.
-
از یکی چون سیر گشتی تو تمام ** سرد شد اندر دلت پنجه طعام 3670
- Bir tanesini yedin de tamamıyla doydun mu elli tane yemek olsa hepsinden soğursun.