-
آدما معنی دلبندم بجوی ** ترک قشر و صورت گندم بگوی 3710
- Ey Adem gönül bağlayan mana benim beni ara kabuğu, buğday suretini bırak.
-
چونک ریگی آرد شد بهر خلیل ** دانک معزولست گندم ای نبیل
- Kum Halil için un olduktan sonra artık ey akıllı er, bil ki buğday hiçbir şey değildir.
-
صورت از بیصورت آید در وجود ** همچنانک از آتشی زادست دود
- Suret sureti olmayandan meydana gelir. Nitekim duman da ateşten çıkar.
-
کمترین عیب مصور در خصال ** چون پیاپی بینیش آید ملال
- Bu suret alemini boyuna görür durursun ayıplarını görmeye başlarsın, usanırsın bıkarsın.
-
حیرت محض آردت بیصورتی ** زاده صد گون آلت از بیآلتی
- Fakat suretsizlik sana tam bir hayret verir. Yüzlerce alet aletsizlikten meydana çıkar.
-
بی ز دستی دستها بافد همی ** جان جان سازد مصور آدمی 3715
- Tanrı elsizlik aleminde eller dokur. O canlar canı adam suretini düzer durur.
-
آنچنان که اندر دل از هجر و وصال ** میشود بافیده گوناگون خیال
- Nitekim ayrılıktan buluşmadan dolayı da gönülde çeşit, çeşit hayaller dokunur.
-
هیچ ماند این مثر با اثر ** هیچ ماند بانگ و نوحه با ضرر
- Fakat hiçbir eser yapan esere benzer mi? Feryat ve figan zarara benzer mi hiç?
-
نوحه را صورت ضرر بیصورتست ** دست خایند از ضرر کش نیست دست
- Feryadın sureti vardır, zarar suretsizdir. Zarara uğrayanlar, kendi ellerini dişler dururlar, fakat zararın eli yoktur.
-
این مثل نالایقست ای مستدل ** حیلهی تفهیم را جهد المقل
- Ey delil isteyen bu örnek yakışır bir örnek değil ama anlayışı az olan için ancak bu örneği bulabildim.
-
صنع بیصورت بکارد صورتی ** تن بروید با حواس و آلتی 3720
- Suretsiz Tanrı’nın sanatı bir suret eker, derken benden duygularla aletlerle bitiverir.
-
تا چه صورت باشد آن بر وفق خود ** اندر آرد جسم را در نیک و بد
- Dileğine göre ne suret ektiyse beden ona uyar, iyi yahut kötü olur.
-
صورت نعمت بود شاکر شود ** صورت مهلت بود صابر شود
- Nimet sureti verirse beden şükreder, mihnet sureti verirse sabreder.
-
صورت رحمی بود بالان شود ** صورت زخمی بود نالان شود
- Tanrı acıma suretiyle tecelli ederse insan gelişir büyür. Bir yara, bere suretiyle tecelli ederse ağlar feryat eder.
-
صورت شهری بود گیرد سفر ** صورت تیری بود گیرد سپر
- Bir şehir suretiyle tecelli edince insanı yola düşürür. Bir ok suretiyle tecelli ederse insan kalkanla karşı durur.
-
صورت خوبان بود عشرت کند ** صورت غیبی بود خلوت کند 3725
- Güzellerde tecelli ederse zevk ve işrete dalar. Gayb suretiyle görünürse insan halvete girer.
-
صورت محتاجی آرد سوی کسب ** صورت بازو وری آرد به غصب
- İhtiyaç sureti, insanı kazanca götürür; kol kuvveti, şunun bunun malını çalıp çırpmaya.
-
این ز حد و اندازهها باشد برون ** داعی فعل از خیال گونهگون
- Bu çeşit hayallerden doğan ve insana bir iş yaptıran suretler, o kadar çoktur ki saymaya imkan yok.
-
بینهایت کیشها و پیشهها ** جمله ظل صورت اندیشهها
- Sonsuz gidişler sonsuz hüner ve sanatlar, hep düşüncelerde doğan suretlerin gölgesidir.
-
بر لب بام ایستاده قوم خوش ** هر یکی را بر زمین بین سایهاش
- Bir kavim dam kenarında bir hoşça durmuşlar. Her birinin gölgesi de bak yere vurmuş.
-
صورت فکرست بر بام مشید ** وآن عمل چون سایه بر ارکان پدید 3730
- O sağlam damın üstünde duran düşüncenin, fikrin suretidir. O ne yaparsa aşağıda o görünür.
-
فعل بر ارکان و فکرت مکتتم ** لیک در تاثیر و وصلت دو به هم
- İş yerde duvarda görünmede fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.
-
آن صور در بزم کز جام خوشیست ** فایدهی او بیخودی و بیهشیست
- Bir meclise zevk kadehinden içilen suretlerin eseri insanın kendisinden geçmesi sarhoş olmasıdır.
-
صورت مرد و زن و لعب و جماع ** فایدهش بیهوشی وقت وقاع
- Kadınla erkeğin ve ikisinin buluşma suretleri buluşma anında kendilerinden geçmelerini meydana getirir.
-
صورت نان و نمک کان نعمتست ** فایدهش آن قوت بیصورتست
- Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan kuvvettir.