-
منع کرد از پیر و پیرش جد گرفت ** مانده خلق از جد پیر اندر شگفت
- İhtiyarı men ettiler. Ama o boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düştü.
-
گفت بس بیشرم پیری ای پدر ** پیر گفت از من توی بیشرمتر
- Sadr-ı Cihan babacığım ne utanmaz ihtiyarsın dedi. İhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsın dedi.
-
کین جهان خوردی و خواهی تو ز طمع ** کان جهان با این جهان گیری به جمع 3815
- Bu cihanı yedin yuttun bir de alemle beraber öteki alemi elde etmeye tamah ediyorsun!
-
خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
- Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
-
غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
- O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
-
نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
- Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
-
کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود
- Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
-
روز دیگر با رگو پیچید پا ** ناکس اندر صف قوم مبتلا 3820
- Ertesi günü ayağını eski çaputlarla sardı, kötürümler arasına karıştı.
-
تختهها بر ساق بست از چپ و راست ** تا گمان آید که او اشکستهپاست
- Ayağının sağına soluna tahtalar bağladı, bu suretle kendisini ayağı kırık bir alil göstermek istedi.
-
دیدش و بشناختش چیزی نداد ** روز دیگر رو بپوشید از لباد
- Padişah onu gördü tanıdı hiçbir şey vermedi. Ertesi günü yüzünü bir keçe parçasıyla örttü.
-
هم بدانستش ندادش آن عزیز ** از گناه و جرم گفتن هیچ چیز
- Fakat padişah yine tanıdı, ağzını açıp bir şey istediği için kusurda bulunmuştu, ona hiçbir şey vermedi.
-
چونک عاجز شد ز صد گونه مکید ** چون زنان او چادری بر سر کشید
- Yüz türlü hileye başvurdu, nihayet aciz kalıp kadınlar gibi çarşafa büründü.
-
در میان بیوگان رفت و نشست ** سر فرو افکند و پنهان کرد دست 3825
- Dul kadınların arasına karışıp elini gizledi başını eğdi öylece durdu.
-
هم شناسیدش ندادش صدقهای ** در دلش آمد ز حرمان حرقهای
- Fakat padişah, yine tanıyıp sadaka vermedi. Hocanın mahrumiyetten yüreği yandı.
-
رفت او پیش کفنخواهی پگاه ** که بپیچم در نمد نه پیش راه
- Sonunda bir kefenciye gitti. Dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy.
-
هیچ مگشا لب نشین و مینگر ** تا کند صدر جهان اینجا گذر
- Hiç ağzını açma, yalnız Sadr-ı cihan’ın buradan geçmesini bekle.
-
بوک بیند مرده پندار به ظن ** زر در اندازد پی وجه کفن
- Belki görünce ölü sanır da kefen parası almak üzere bir şey verir.
-
هر چه بدهد نیم آن بدهم به تو ** همچنان کرد آن فقیر صلهجو 3830
- Ne verirse yarısını sana veririm. Kefenci para gözler bir yoksuldu dediğini kabul etti.
-
در نمد پیچید و بر راهش نهاد ** معبر صدر جهان آنجا فتاد
- Onu bir kilime sarıp yol üstüne koydu. Padişahın yolu oraya düştü.
-
زر در اندازید بر روی نمد ** دست بیرون کرد از تعجیل خود
- Kilimin üstüne bir miktar altın attı. Hoca, hemen aceleyle kilimden elini çıkarıp altınları aldı.
-
تا نگیرد آن کفنخواه آن صله ** تا نهان نکند ازو آن دهدله
- Kefencinin almasına, verilen altınları gizlemesine meydan bile bırakmadı o aceleci adam.
-
مرده از زیر نمد بر کرد دست ** سر برون آمد پی دستش ز پست
- Ölü, kilimden elini uzatıp paraları aldıktan sonra başını kilimden çıkardı.
-
گفت با صدر جهان چون بستدم ** ای ببسته بر من ابواب کرم 3835
- Padişaha dedi ki: ey bana kerem kapılarını kapayan bak nasıl aldım gördün ya.
-
گفت لیکن تا نمردی ای عنود ** از جناب من نبردی هیچ جود
- Sadr-ı Cihan doğru dedi, aldın ama ölmedikçe kapımdan hiçbir şey koparamadın ya inatçı.
-
سر موتوا قبل موت این بود ** کز پس مردن غنیمتها رسد
- “ Ölmeden önce ölün” sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir.