گفت لیکن تا نمردی ای عنود ** از جناب من نبردی هیچ جود
Sadr-ı Cihan doğru dedi, aldın ama ölmedikçe kapımdan hiçbir şey koparamadın ya inatçı.
سر موتوا قبل موت این بود ** کز پس مردن غنیمتها رسد
“ Ölmeden önce ölün” sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir.
غیر مردن هیچ فرهنگی دگر ** در نگیرد با خدای ای حیلهگر
Ey hilebaz, Tanrıya karşı ölümden başka hiçbir hüner para etmez bir inayete uğramak yüzlerce çalışıp çabalamadan yeğdir.
یک عنایت به ز صد گون اجتهاد ** جهد را خوفست از صد گون فساد
Çalışıp çabalamanın yüzlerce çeşit bozukluğu olabilir. Çalışmada bu korku var.
وآن عنایت هست موقوف ممات ** تجربه کردند این ره را ثقات 3840
O inayet ölüme bağlıdır. Bu yolu, güvenilir erler sınadılar.
بلک مرگش بیعنایت نیز نیست ** بیعنایت هان و هان جایی مهایست
Ama ölüm de onun inayeti olmadıkça gelip çatmaz. Aman sen, sen ol inayete sığınmadan hiçbir yerde durma.
آن زمرد باشد این افعی پیر ** بی زمرد کی شود افعی ضریر
İnayet bu koca yılana zümrüttür. Yılan zümrüdü görmedikçe kör olur mu hiç?
حکایت آن دو برادر یکی کوسه و یکی امرد در عزب خانهای خفتند شبی اتفاقا امرد خشتها بر مقعد خود انبار کرد عاقبت دباب دب آورد و آن خشتها را به حیله و نرمی از پس او برداشت کودک بیدار شد به جنگ کی این خشتها کو کجا بردی و چرا بردی او گفت تو این خشتها را چرا نهادی الی آخره
İki kardeş vardı. Biri köseydi, öbürü genç. Bir bekar odasında kaldılar. Oğlan, geceleyin arkasına kerpiçler yığdı. Gecenin bir vakti, bekarlardan biri kalkıp ayaklarının ucuna basa basa geldi, bir takrip kerpiçleri oradan aldı. Çocuk uyanınca bu kerpiçleri niçin aldın ve nereye koydun diye savaşa başladı. Bekar der ki: Sen bu kerpiçleri niçin koydun?
امردی و کوسهای در انجمن ** آمدند و مجمعی بد در وطن
مشتغل ماندند قوم منتجب ** روز رفت و شد زمانه ثلث شب
زان عزبخانه نرفتند آن دو کس ** هم بخفتند آن سو از بیم عسس 3845
Bekçinin korkusundan o iki delikanlı, o bekar odasında kaldılar orada uyudular.
کوسه را بد بر زنخدان چار مو ** لیک همچون ماه بدرش بود رو
Kösenin sakalında dört kıl vardı. Fakat yüzü, ayın on dördüne benziyordu adeta.
کودک امرد به صورت بود زشت ** هم نهاد اندر پس کون بیست خشت
Delikanlı çirkindi. Arka tarafına tam yirmi tane kerpiç yığdı.
لوطیی دب برد شب در انبهی ** خشتها را نقل کرد آن مشتهی
Bekarlardan bir oğlancı, gece vakti kalabalığın içinden kalktı. Yavaş, yavaş yürüdü. İştahlı bir halde oğlanın yanına gelip kerpiçleri bir tarafa koydu.
دست چون بر وی زد او از جا بجست ** گفت هی تو کیستی ای سگپرست
Çocuğa elini uzatınca çocuk, yerinden sıçradı. Hey dedi, a köpeğe tapan kimsin sen?
گفت این سی خشت چون انباشتی ** گفت تو سی خشت چون بر داشتی 3850
Bu otuz kerpici neye buradan aldın? Herif dedi ki: Sen ne için o otuz kerpici yığdın?
کودک بیمارم و از ضعف خود ** کردم اینجا احتیاط و مرتقد
Oğlan dedi ki: Hastayım zayıfım. Yatarken ihtiyata riayet ettim.
گفت اگر داری ز رنجوری تفی ** چون نرفتی جانب دار الشفا
Herif, hastaysan, hastalıktan hararetlendiysen neden hastaneye gitmedin?
یا به خانهی یک طبیبی مشفقی ** که گشادی از سقامت مغلقی
Yahut bir esirgeyici hekimin evine varmadın? Gitseydin hastalıktan kurtulurdun.
گفت آخر من کجا دانم شدن ** که بهرجا میروم من ممتحن
Çocuk dedi ki: Ben de bilmem nereye gideyim? Nereye gidersem bir derde uğruyorum.
چون تو زندیقی پلیدی ملحدی ** می بر آرد سر به پیشم چون ددی 3855
Senin gibi bir zındık, bir pis, bir dinsiz herif, başucuma yırtıcı canavar gibi gelip dikiliyor.
خانقاهی که بود بهتر مکان ** من ندیدم یک دمی در وی امان
En iyi bir yer olan tekkede bile bir an olsun aman bulmadım.
رو به من آرند مشتی حمزهخوار ** چشمها پر نطفه کف خایهفشار
Bir avuç bulgur aşıyla geçinmeye çalışan derviş, gözlerinden meni akarak, elleriyle hayalarını sıkarak bana yüz tuttu.
وانک ناموسیست خود از زیر زیر ** غمزه دزدد میدهد مالش به کیر
Namuslu oldun mu gizli, gizli bakar aletleriyle oynarlar.
خانقه چون این بود بازار عام ** چون بود خر گله و دیوان خام
Tekke böyle olursa artık halkın pazarı, eşek sürüsü ve hamların divanı nasıl olur? Var kıyas et.
خر کجا ناموس و تقوی از کجا ** خر چه داند خشیت و خوف و رجا 3860
Eşek, nerde, namus ve takva nerede? Eşek, korkuyu, ürkmeyi, ricayı ne bilir?