English    Türkçe    فارسی   

6
3843-3867

  • امردی و کوسه‌ای در انجمن  ** آمدند و مجمعی بد در وطن 
  • مشتغل ماندند قوم منتجب  ** روز رفت و شد زمانه ثلث شب 
  • زان عزب‌خانه نرفتند آن دو کس  ** هم بخفتند آن سو از بیم عسس  3845
  • Bekçinin korkusundan o iki delikanlı, o bekar odasında kaldılar orada uyudular.
  • کوسه را بد بر زنخدان چار مو  ** لیک هم‌چون ماه بدرش بود رو 
  • Kösenin sakalında dört kıl vardı. Fakat yüzü, ayın on dördüne benziyordu adeta.
  • کودک امرد به صورت بود زشت  ** هم نهاد اندر پس کون بیست خشت 
  • Delikanlı çirkindi. Arka tarafına tam yirmi tane kerpiç yığdı.
  • لوطیی دب برد شب در انبهی  ** خشتها را نقل کرد آن مشتهی 
  • Bekarlardan bir oğlancı, gece vakti kalabalığın içinden kalktı. Yavaş, yavaş yürüdü. İştahlı bir halde oğlanın yanına gelip kerpiçleri bir tarafa koydu.
  • دست چون بر وی زد او از جا بجست  ** گفت هی تو کیستی ای سگ‌پرست 
  • Çocuğa elini uzatınca çocuk, yerinden sıçradı. Hey dedi, a köpeğe tapan kimsin sen?
  • گفت این سی خشت چون انباشتی  ** گفت تو سی خشت چون بر داشتی  3850
  • Bu otuz kerpici neye buradan aldın? Herif dedi ki: Sen ne için o otuz kerpici yığdın?
  • کودک بیمارم و از ضعف خود  ** کردم اینجا احتیاط و مرتقد 
  • Oğlan dedi ki: Hastayım zayıfım. Yatarken ihtiyata riayet ettim.
  • گفت اگر داری ز رنجوری تفی  ** چون نرفتی جانب دار الشفا 
  • Herif, hastaysan, hastalıktan hararetlendiysen neden hastaneye gitmedin?
  • یا به خانه‌ی یک طبیبی مشفقی  ** که گشادی از سقامت مغلقی 
  • Yahut bir esirgeyici hekimin evine varmadın? Gitseydin hastalıktan kurtulurdun.
  • گفت آخر من کجا دانم شدن  ** که بهرجا می‌روم من ممتحن 
  • Çocuk dedi ki: Ben de bilmem nereye gideyim? Nereye gidersem bir derde uğruyorum.
  • چون تو زندیقی پلیدی ملحدی  ** می بر آرد سر به پیشم چون ددی  3855
  • Senin gibi bir zındık, bir pis, bir dinsiz herif, başucuma yırtıcı canavar gibi gelip dikiliyor.
  • خانقاهی که بود بهتر مکان  ** من ندیدم یک دمی در وی امان 
  • En iyi bir yer olan tekkede bile bir an olsun aman bulmadım.
  • رو به من آرند مشتی حمزه‌خوار  ** چشم‌ها پر نطفه کف خایه‌فشار 
  • Bir avuç bulgur aşıyla geçinmeye çalışan derviş, gözlerinden meni akarak, elleriyle hayalarını sıkarak bana yüz tuttu.
  • وانک ناموسیست خود از زیر زیر  ** غمزه دزدد می‌دهد مالش به کیر 
  • Namuslu oldun mu gizli, gizli bakar aletleriyle oynarlar.
  • خانقه چون این بود بازار عام  ** چون بود خر گله و دیوان خام 
  • Tekke böyle olursa artık halkın pazarı, eşek sürüsü ve hamların divanı nasıl olur? Var kıyas et.
  • خر کجا ناموس و تقوی از کجا  ** خر چه داند خشیت و خوف و رجا  3860
  • Eşek, nerde, namus ve takva nerede? Eşek, korkuyu, ürkmeyi, ricayı ne bilir?
  • عقل باشد آمنی و عدل‌جو  ** بر زن و بر مرد اما عقل کو 
  • Akıl kadının da emniyet ve adaletini diler, erkeğin de. Fakat akıl nerede?
  • ور گریزم من روم سوی زنان  ** هم‌چو یوسف افتم اندر افتتان 
  • Tutar, bu sefer de kadınlara kaçarsam Yusuf gibi sınamalara, fitnelere düşerim.
  • یوسف از زن یافت زندان و فشار  ** من شوم توزیع بر پنجاه دار 
  • Yusuf, kadın yüzünden zindana düştü, sıkıntılara uğradı. O bile böyle olursa artık ben, elli kere darağacına çekilirim.
  • آن زنان از جاهلی بر من تنند  ** اولیاشان قصد جان من کنند 
  • Kadınlar, bilgisizliklerinden bana saldırdılar. Erkekler canıma kastederler.
  • نه ز مردان چاره دارم نه از زنان  ** چون کنم که نی ازینم نه از آن  3865
  • Hasılı ne kadınlardan kurulabiliyorum ne erkeklerden. Ne yapayım bilmem? Ne bunlardanım ben, ne onlardan!
  • بعد از آن کودک به کوسه بنگریست  ** گفت او با آن دو مو از غم بریست 
  • Ondan sonra oğlan, köseye baktı, dedi ki: O çenesindeki o iki kılla dertten kurtuldu gitti.
  • فارغست از خشت و از پیکار خشت  ** وز چو تو مادرفروش کنک زشت 
  • Kerpiçten de kurtuldu, kerpiç kavgasından da, hatta senin gibi bir kahpe oğlu çirkin kart oğlanın saldırışından da.