-
رو به هم کردند هر سه مفتتن ** هر سه را یک رنج و یک درد و حزن
- Derde uğrayan o üç şehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi, derdi bir elemi bir.
-
هر سه در یک فکر و یک سودا ندیم ** هر سه از یک رنج و یک علت سقیم
- Her üçü, aynı düşüncedeydi aynı sevdaya düşmüştü. Her üçü aynı derde uğramış aynı hastalığa tutulmuştu.
-
در خموشی هر سه را خطرت یکی ** در سخن هم هر سه را حجت یکی
- Sükut içindeydiler. Fakat üçü de aynı tehlikeye düşmüştü. Sözde de her birinin delili birdi.
-
یک زمانی اشکریزان جملهشان ** بر سر خوان مصیبت خونفشان 3890
- Bir müddet hepsi gözyaşı döktüler, musibet sofrasının başında kanlar saçtılar.
-
یک زمان از آتش دل هر سه کس ** بر زده با سوز چون مجمر نفس
- Bir zaman, her üçü de gönül ateşiyle yandılar, buhurdan gibi sıcak soluklar aldılar.
-
مقالت برادر بزرگین
- Büyük kardeşin ahvali
-
آن بزرگین گفت ای اخوان خیر ** ما نه نر بودیم اندر نصح غیر
- Büyük kardeşleri dedi ki: Ey hayırlı kardeşler, biz başkasına er gibi öğütler vermez miydik?
-
از حشم هر که به ما کردی گله ** از بلا و فقر و خوف و زلزله
- Adamlarımızdan biri, bize dertten, yoksulluktan, korkudan, yer deprenmesinden şikayet edince, X
-
ما همیگفتیم کم نال از حرج ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج
- Sıkıntıdan az ağla sızla. Sabret, sabır ferahlığın anahtarı derdik ya!
-
این کلید صبر را اکنون چه شد ** ای عجب منسوخ شد قانون چه شد 3895
- Şimdi bu sabır anahtarı ne oldu? O türe bozuldu mu şaşılacak şey!
-
ما نمیگفتیم که اندر کش مکش ** اندر آتش همچو زر خندید خوش
- Savaş zamanında ateş içinde bile altın gibi bir hoşça gül diyen biz değil miydik?
-
مر سپه را وقت تنگاتنگ جنگ ** گفته ما که هین مگردانید رنگ
- Savaşın o dar zamanında asker benziniz saramasın demez miydik?
-
آن زمان که بود اسپان را وطا ** جمله سرهای بریده زیر پا
- Atların adam kellerinden başka basacak bir yer bulamadığı zamanlarda
-
ما سپاه خویش را هی هی کنان ** که به پیش آیید قاهر چون سنان
- Ordumuzu hay haylar la mızrak gibi kahredici bir halde saldırın diye teşvik etmez miydik?
-
جمله عالم را نشان داده به صبر ** زانک صبر آمد چراغ و نور صدر 3900
- Bütün aleme sabredin der; sabır gönlün ve göğsün ışığıdır diye öğüt verirdik ya.
-
نوبت ما شد چه خیرهسر شدیم ** چون زنان زشت در چادر شدیم
- Şimdi nöbet bizde. Neden sersem oluyor, çirkin karılar gibi neden çarşafa bürünüyoruz?
-
ای دلی که جمله را کردی تو گرم ** گرم کن خود را و از خود دار شرم
- Ey gönül! Herkesi hararetlendirdin ya; hadi bakalım, şimdi sen hararetlen, kendiliğinden utan!
-
ای زبان که جمله را ناصح بدی ** نوبت تو گشت از چه تن زدی
- Ey dil! Herkese öğüt verirdin ya; işte şimdi sana nöbet geldi, neden sustun?
-
ای خرد کو پند شکرخای تو ** دور تست این دم چه شد هیهای تو
- Ey akıl! Nerde o şekerler çiğneyen öğütün? Senin çağın şimdi. O hay ,hayın ne oldu?
-
ای ز دلها برده صد تشویش را ** نوبت تو شد بجنبان ریش را 3905
- Ey gönülden yüzlerce teşvişi gideren! Şimdi senin nöbetin, hadi, oynat sakalını!
-
از غری ریش ار کنون دزدیدهای ** پیش ازین بر ریش خود خندیدهای
- Kahpelik eder de şimdi sakalını oynatmazsan bundan önce de sakalına gülmüş olursun.
-
وقت پند دیگرانی های های ** در غم خود چون زنانی وای وای
- Başkalarına öğüt verme vaktinde hay hay, iş başa düşünce karılar gibi vay, vay ha!
-
چون به درد دیگران درمان بدی ** درد مهمان تو آمد تن زدی
- Başkalarının derdine dermen oluyordun ya; şimdi dert, sana konuk oldu, fakat susuverdin.
-
بانگ بر لشکر زدن بد ساز تو ** بانگ بر زن چه گرفت آواز تو
- Askere bağırır, çağırır, orduyu teşvik ederdin hani. Neden sesin kısıldı, nutkun tutuldu? Kendine de bağırsana.
-
آنچ پنجه سال بافیدی به هوش ** زان نسیج خود بغلتانی بپوش 3910
- Aklınla elli yıldır ördüğün kumaştan bir zıbın yap da giyin bakalım!
-
از نوایت گوش یاران بود خوش ** دست بیرون آر و گوش خود بکش
- Dostların kulakları, sesinden hoşlanıyordu. Elini çıkar da şimdi kulağını çek!