یا چو ابراهیم مرسل سرخوشی ** خویش را افکند اندر آتشی
Yahut sanki bir sarhoş, İbrahim Peygamber gibi kendisine ateşe attı.
یا چو اسمعیل صبار مجید ** پیش عشق و خنجرش حلقی کشید 3985
Yahut da ulu Tanrı’nın sabırlı kulu İsmail kendilerini aşka kurban ettiler, onun hançerine boyun verdiler.
حکایت امرء القیس کی پادشاه عرب بود و به صورت عظیم به جمال بود یوسف وقت خود بود و زنان عرب چون زلیخا مردهی او و او شاعر طبع قفا نبک من ذکری حبیب و منزل چون همه زنان او را به جان میجستند ای عجب غزل او و نالهی او بهر چه بود مگر دانست کی اینها همه تمثال صورتیاند کی بر تختههای خاک نقش کردهاند عاقبت این امرء القیس را حالی پیدا شد کی نیمشب از ملک و فرزند گریخت و خود را در دلقی پنهان کرد و از آن اقلیم به اقلیم دیگر رفت در طلب آن کس کی از اقلیم منزه است یختص برحمته من یشاء الی آخره
(BASLIK YOK)
امرء القیس از ممالک خشکلب ** هم کشیدش عشق از خطهی عرب
Aşk İmriülkays’ı dudakları kurumuş susuz bir halde Arap ülkesinden çekti.
تا بیامد خشت میزد در تبوک ** با ملک گفتند شاهی از ملوک
Nihayet Tebük’e geldi, orada kerpiç ameleliği yaptı.
امرء القیس آمدست اینجا به کد ** در شکار عشق و خشتی میزند
Padişaha, Arap padişahlarından Imrülkays, bu diyara kazanç elde etmeye geldi. Aşka av oldu, kerpiç ameleliği yapıyor dediler.
آن ملک برخاست شب شد پیش او ** گفته او را ای ملیک خوبرو
Padişah kalktı, gece vakti onun huzuruna gitti. Dedi ki: Ey güzel yüzlü padişah!
یوسف وقتی دو ملکت شد کمال ** مر ترا رام از بلاد و از جمال 3990
Sen, zamanın Yusuf’usun. İki ülkede şehiler ve güzellik bakımından bütün yüceliğiyle sana ram oldu.
گشته مردان بندگان از تیغ تو ** وان زنان ملک مه بیمیغ تو
Erler, kılıcının yüzünden sana kul oldular; kadınlar bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle kesildiler.
پیش ما باشی تو بخت ما بود ** جان ما از وصل تو صد جان شود
Bizim yanımızda konakla da devlet ve ikbale erişelim. Canımız, senin visalinle yüzlerce defa tazelensin.
هم من و هم ملک من مملوک تو ** ای به همت ملکها متروک تو
Ben de senin kulunum, ülkem ve saltanatım da. Ey bunca ülkeye, bunca saltanata tenezzül etmeyen!
فلسفه گفتش بسی و او خموش ** ناگهان وا کرد از سر رویپوش
Böyle bir hayli hikmetler söyledi. İmriülkays öylece susup duruyordu. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü kaldırdı.
تا چه گفتش او به گوش از عشق و درد ** همچو خود در حال سرگردانش کرد 3995
Kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baştan çıkardı.
دست او بگرفت و با او یار شد ** او هم از تخت و کمر بیزار شد
Tebük padişahı da onun elini tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan, kemerden bezdi.
تا بلاد دور رفتند این دو شه ** عشق یک کرت نکردست این گنه
Bu iki padişah, uzak, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aşk, zaten bu suçu bir kere yapmamıştır ki.
بر بزرگان شهد و بر طفلانست شیر ** او بهر کشتی بود من الاخیر
Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt. O, her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.
غیر این دو بس ملوک بیشمار ** عشقشان از ملک بربود و تبار
Bu ikisinden başka daha nice sayısız padişahları aşk, saltanatlarından, ülkelerinden etmiştir.
جان این سه شهبچه هم گرد چین ** همچو مرغان گشته هر سو دانهچین 4000
Bu üç şehzadenin canı da Çin ülkesinin etrafında kuşlar gibi tane devşirmeye başladı.
زهره نی تا لب گشایند از ضمیر ** زانک رازی با خطر بود و خطیر
Ağızlarını açıp sırlarını söylemeye kudretleri yoktu. Çünkü içlerindeki sır, pek mühim ve pek tehlikeli bir sırdı.
صد هزاران سر بپولی آن زمان ** عشق خشم آلوده زه کرده کمان
O anda yüz binlerce baş bir pulaydı. Kızgın aşk, okunu yayına koymuş, yayını kurmuştu.
عشق خود بیخشم در وقت خوشی ** خوی دارد دم به دم خیرهکشی
Aşkın, hoşnutluk zamanında, kızgın değilken bile her an öyle zalim bir huyu vardır ki...
این بود آن لحظه کو خشنود شد ** من چه گویم چونک خشمآلود شد
Bu hoşnut olduğu zamanda böyle. Artık kızgın olunca neler yapmaz? Ben ne söyleyeyim?
لیک مرج جان فدای شیر او ** کش کشد این عشق و این شمشیر او 4005
Fakat can yaylası, bu aşkın öldürdüğü, bu aşk kılıcının kestiği aslana feda olsun!
کشتنی به از هزاران زندگی ** سلطنتها مردهی این بندگی
Bu çeşit öldürülme binlerce hayattan iyidir. Saltanatlar bile böyle kulluğa kurban olsun!
با کنایت رازها با همدگر ** پست گفتندی به صد خوف و حذر
Şehzadeler, yüzlerce korkuyla, yüzlerce çekinmeyle sırlarını kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardı.
راز را غیر خدا محرم نبود ** آه را جز آسمان همدم نبود
Sırlara Tanrı’dan başka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir.