-
تیغ هست از جان عاشق گردروب ** زانک سیف افتاد محاء الذنوب 4060
- Kılıç aşıkın canından tozu, toprağı siler süpürür. Çünkü kılıç, suçları kökünden mahveder.
-
چون غبار تن بشد ماهم بتافت ** ماه جان من هوای صاف یافت
- Ey güzel ömürlerdir “Hayatım ölümümdedir” diye aşkının davulunu dövüp durmaktayım.
-
عمرها بر طبل عشقت ای صنم ** ان فی متی حیاتی میزنم
- Beden tozu kalktı mı ayım parlar. Can ayım, saf bir hava bulur.
-
دعوی مرغابی کردست جان ** کی ز طوفان بلا دارد فغان
- Can, su kuşu olduğunu dava etmede. Artık bela tufanından feryat eder mi hiç?
-
بط را ز اشکستن کشتی چه غم ** کشتیاش بر آب بس باشد قدم
- Gemi parçalanmış, kaza ne gam? Onun gemisi, suya ayak basıvermektir.
-
زنده زین دعوی بود جان و تنم ** من ازین دعوی چگونه تن زنم 4065
- Canım ve bedenim, bu dava ile dirildi. Artık ben bu davadan nasıl vazgeçer, nasıl sukut edebilirim?
-
خواب میبینم ولی در خواب نه ** مدعی هستم ولی کذاب نه
- Rüya görürüm ama uykuda değil. Dava edip duruyorum ama yalancı değilim.
-
گر مرا صد بار تو گردن زنی ** همچو شمعم بر فروزم روشنی
- Yüz kere kellemi kessen mum gibiyim ben, daha ziyade aydınlanır, etrafı daha aydınlık bir hale getiririm.
-
آتش ار خرمن بگیرد پیش و پس ** شبروان را خرمن آن ماه بس
- Ateş, önden, arttan bütün harmanı sarsa gece yolcularına ayın harmanı kafidir.
-
کرده یوسف را نهان و مختبی ** حیلت اخوان ز یعقوب نبی
- Yusuf’u, kardeşlerinin hilesi, Yakub peygamberden gizledi.
-
خفیه کردندش به حیلتسازیی ** کرد آخر پیرهن غمازیی 4070
- Onu hileyle gizlediler. Fakat gömlek, nihayet gammazlıkta bulundu.
-
آن دو گفتندش نصیحت در سمر ** که مکن ز اخطار خود را بیخبر
- İki küçük kardeşi, büyük kardeşlerine öğütlerde bulundular. Dediler ki: Düşeceğin tehlikelerden bihaber olma.
-
هین منه بر ریشهای ما نمک ** هین مخور این زهر بر جلدی و شک
- Kendine gel, yaralarımıza tuz ekme. Babayiğitlik taslayıp, yahut şüpheye düşüp bu zehri içmeye kalkışma.
-
جز به تدبیر یکی شیخی خبیر ** چون روی چون نبودت قلبی بصیر
- Her şeyden haberdar olan bir şeyhin tedbirine uymadıkça kalb gözün açık olmadığı halde nasıl yol gidebilirsin?
-
وای آن مرغی که ناروییده پر ** بر پرد بر اوج و افتد در خطر
- Vay o kuşa ki kanadı bitmeden yücelere uçmaya kalkışır da tehlikeye düşer!
-
عقل باشد مرد را بال و پری ** چون ندارد عقل عقل رهبری 4075
- İnsana kol kanat akıldır. Adamın aklı olmazsa kendisine başka bir aklı kılavuz etmesi gerektir.
-
یا مظفر یا مظفرجوی باش ** یا نظرور یا نظرورجوی باش
- Ya üstün ol, ya üstünlüğü ara. Ya görüş sahibi ol, yahut bir görüş sahibi ara.
-
بی ز مفتاح خرد این قرع باب ** از هوا باشد نه از روی صواب
- Akıl anahtarı olmaksızın bu kapıyı açmaya kalkışmak beyhudedir, doğru değildir. Açılmaz.
-
عالمی در دام میبین از هوا ** وز جراحتهای همرنگ دوا
- Heva ve heves yüzünden bütün bir alemi tuzağa tutulmuş gör. İlaç rengindeki yaralara karmış bil.
-
مار استادست بر سینه چو مرگ ** در دهانش بهر صید اشگرف برگ
- Yılan, ölüm gibi göğsünün üstüne dayanıp ayağa kalkmış, ağzına da kuş avlamak için büyük bir yaprak almıştır.
-
در حشایش چون حشیشی او بپاست ** مرغ پندارد که او شاخ گیاست 4080
- Otlar arasında o da bir ot gibi boy vermiştir. Kuş, onu bir dal sanır.
-
چون نشیند بهر خور بر روی برگ ** در فتد اندر دهان مار و مرگ
- Yemek için yaprağın üstüne oturdu mu yılanın ve ölümün ağzına düşer.
-
کرده تمساحی دهان خویش باز ** گرد دندانهاش کرمان دراز
- Bir timsah, ağzını açar. Dişlerinin çevresinde uzun, uzun kurtlar vardır.
-
از بقیهی خور که در دندانش ماند ** کرمها رویید و بر دندان نشاند
- Yediğinin artığından dişlerinin arasında kalanlar kurtlanır, dişlerinin çevresinde kurtlar peydahlanır.
-
مرغکان بینند کرم و قوت را ** مرج پندارند آن تابوت را
- Kuşcağızlar, kurtları, o rızkı görüp o tabutu otlak sanırlar.