English    Türkçe    فارسی   

6
4075-4099

  • عقل باشد مرد را بال و پری  ** چون ندارد عقل عقل رهبری  4075
  • İnsana kol kanat akıldır. Adamın aklı olmazsa kendisine başka bir aklı kılavuz etmesi gerektir.
  • یا مظفر یا مظفرجوی باش  ** یا نظرور یا نظرورجوی باش 
  • Ya üstün ol, ya üstünlüğü ara. Ya görüş sahibi ol, yahut bir görüş sahibi ara.
  • بی ز مفتاح خرد این قرع باب  ** از هوا باشد نه از روی صواب 
  • Akıl anahtarı olmaksızın bu kapıyı açmaya kalkışmak beyhudedir, doğru değildir. Açılmaz.
  • عالمی در دام می‌بین از هوا  ** وز جراحت‌های هم‌رنگ دوا 
  • Heva ve heves yüzünden bütün bir alemi tuzağa tutulmuş gör. İlaç rengindeki yaralara karmış bil.
  • مار استادست بر سینه چو مرگ  ** در دهانش بهر صید اشگرف برگ 
  • Yılan, ölüm gibi göğsünün üstüne dayanıp ayağa kalkmış, ağzına da kuş avlamak için büyük bir yaprak almıştır.
  • در حشایش چون حشیشی او بپاست  ** مرغ پندارد که او شاخ گیاست  4080
  • Otlar arasında o da bir ot gibi boy vermiştir. Kuş, onu bir dal sanır.
  • چون نشیند بهر خور بر روی برگ  ** در فتد اندر دهان مار و مرگ 
  • Yemek için yaprağın üstüne oturdu mu yılanın ve ölümün ağzına düşer.
  • کرده تمساحی دهان خویش باز  ** گرد دندانهاش کرمان دراز 
  • Bir timsah, ağzını açar. Dişlerinin çevresinde uzun, uzun kurtlar vardır.
  • از بقیه‌ی خور که در دندانش ماند  ** کرم‌ها رویید و بر دندان نشاند 
  • Yediğinin artığından dişlerinin arasında kalanlar kurtlanır, dişlerinin çevresinde kurtlar peydahlanır.
  • مرغکان بینند کرم و قوت را  ** مرج پندارند آن تابوت را 
  • Kuşcağızlar, kurtları, o rızkı görüp o tabutu otlak sanırlar.
  • چون دهان پر شد ز مرغ او ناگهان  ** در کشدشان و فرو بندد دهان  4085
  • Ağzı, ansızın kuşlarla doldu mu derhal nefesini çeker, ağzını kapar.
  • این جهان پر ز نقل و پر ز نان  ** چون دهان باز آن تمساح دان 
  • Bu ekmeklerle, azıklarla dolu olan alemi, o timsahın açılmış ağzı bil.
  • بهر کرم و طعمه ای روزی‌تراش  ** از فن تمساح دهر آمن مباش 
  • Ey rızık kazanan! Kurt ve yeyim derdine düşüp zaman timsahının hilesinden emin olma.
  • روبه افتد پهن اندر زیر خاک  ** بر سر خاکش حبوب مکرناک 
  • Tilki, toprağın altına yayılır, toprağın üstünde de hileli tohumlar vardır.
  • تا بیاید زاغ غافل سوی آن  ** پای او گیرد به مکر آن مکردان 
  • Nihayet bir karga gaflette bulunur, oraya gelir konar. O hilebaz da derhal onun ayağını yakalayıverir.
  • صدهزاران مکر در حیوان چو هست  ** چون بود مکر بشر کو مهترست  4090
  • Hayvanlar da yüz binlerce hile varken artık hayvanlardan daha üstün olanda ne hileler bulunur?
  • مصحفی در کف چو زین‌العابدین  ** خنجری پر قهر اندر آستین 
  • Zeynel-abidin gibi elinde bir Kuran, fakat yeninde kahredici bir hançer!
  • گویدت خندان کای مولای من  ** در دل او بابلی پر سحر و فن 
  • Sana gelerek efendim der. Fakat gönlünde büyülerle, hilelerle dolu bir Babil var.
  • زهر قاتل صورتش شهدست و شیر  ** هین مرو بی‌صحبت پیر خبیر 
  • Öldürücü zehirin görünüşü baldır, süttür. Kendine gel de haberdar bir pirin sohbeti olmadıkça yürüme.
  • جمله لذات هوا مکرست و زرق  ** سوز و تاریکیست گرد نور برق 
  • Heva ve heves lezzetlerinin hepsi hiledir, riyadır. Her lezzet , etrafı karanlıklarla çevrilmiş şimşek ışığına benzer.
  • برق نور کوته و کذب و مجاز  ** گرد او ظلمات و راه تو دراز  4095
  • Derhal gelip geçen şimşek nuru, yalan ve geçici bir şeydir. Çevresinde karanlıklar var, yolunsa uzaktır senin.
  • نه به نورش نامه توانی خواندن  ** نه به منزل اسپ دانی راندن 
  • Onun ışığıyla ne bir kitap okuyabilirsin, ne bir konağa at sürebilirsin.
  • لیک جرم آنک باشی رهن برق  ** از تو رو اندر کشد انوار شرق 
  • Yalnız şimşek ışığına kapıldığının suçu olarak doğu nurları senden yüz çevirir.
  • می‌کشاند مکر برقت بی‌دلیل  ** در مفازه‌ی مظلمی شب میل میل 
  • Kılavuz olmadıkça şimşek ışığı, seni geceleyin mil, mil karanlık bir çukura çeker.
  • بر که افتی گاه و در جوی اوفتی  ** گه بدین سو گه بدان سوی اوفتی 
  • Gah, dağa düşersin, gah dereye. Gah bu yana düşersin, gah o yana.