-
این کنم یا آن کنم او کی گود ** که دو دست و پای او بسته بود
- İki eli, iki ayağı bağlı olan adam bunu mu yapsam onu mu, der mi?
-
هیچ باشد این تردد بر سرم ** که روم در بحر یا بالا پرم 410
- Denize mi dalsam, yücelere mi uçsam diye hiç tereddüde düşer mi?
-
این تردد هست که موصل روم ** یا برای سحر تا بابل روم
- Musul’a mı gitsem, yoksa büyü öğrenmek için Babil’e mi diye düşüncelere kapılır mı?
-
پس تردد را بباید قدرتی ** ورنه آن خنده بود بر سبلتی
- Şu halde tereddüt, bir kudrete delâlet eder. Böyle olmasa tereddüde düşenin bıyığına gülerler.
-
بر قضا کم نه بهانه ای جوان ** جرم خود را چون نهی بر دیگران
- Yiğidim, kadere az bahane bul! Nasıl oluyor da suçunu başkalarına yükletiyorsun?
-
خون کند زید و قصاص او به عمر ** می خورد عمرو و بر احمد حد خمر
- Zeyd, kana girsin, cezasını Amr çeksin... Amr, şarap içsin, Ahmet dayak yesin, bu olur mu?
-
گرد خود برگرد و جرم خود ببین ** جنبش از خود بین و از سایه مبین 415
- Kendi etrafında dolan, kendi suçunu gör. Hareketi güneşten bil, gölgeden bilme.
-
که نخواهد شد غلط پاداش میر ** خصم را میداند آن میر بصیر
- Bir beyin bile ceza vermesi yanlış olmuyor, o gözü açık er, düşmanı biliyor.
-
چون عسل خوردی نیامد تب به غیر ** مزد روز تو نیامد شب به غیر
- Bal şerbeti içersen başkasına humma gelmiyor. Gündüzün çalışıyorsun, akşamleyin ücretini başkası almıyor.
-
در چه کردی جهد کان وا تو نگشت ** تو چه کاریدی که نامد ریع کشت
- Neye çalıştın da zararını, faydasını görmedin? Ne ektin de devşirme vakti onu biçmedin?
-
فعل تو که زاید از جان و تنت ** همچو فرزندت بگیرد دامنت
- Canından, teninden doğan işin, çocuğun gibi gelir, senin eteğini tutar.
-
فعل را در غیب صورت میکنند ** فعل دزدی را نه داری میزنند 420
- Yaptığın işe gayb âleminden bir suret verirler. Hırsızlık için darağacı kurmuyorlar mı?
-
دار کی ماند به دزدی لیک آن ** هست تصویر خدای غیبدان
- Darağacı hırsızlığa benzemez ama gaypları bilen Allah’nın meydana getirdiği bir örnektir.
-
در دل شحنه چو حق الهام داد ** که چنین صورت بساز از بهر داد
- Allah, şahsın gönlüne, adalet için şöyle bir suret düz diye ilhamda bulunur.
-
تا تو عالم باشی و عادل قضا ** نامناسب چون دهد داد و سزا
- Sen de bilir, anlarsın ki bu, bu işin karşılığı. Yoksa adalet sahibi olan Allah takdiri, insana yaptığına uygun olmayan cezayı nasıl olur da verir?
-
چونک حاکم این کند اندر گزین ** چون کند حکم احکم این حاکمین
- Hâkim bile bunu seçer, bu çeşit hareket ederken bu hâkimlerin en doğru ve adaletli hüküm vereni olan Allah, nasıl hükmeder? Düşün artık.
-
چون بکاری جو نروید غیر جو ** قرض تو کردی ز که خواهد گرو 425
- Arpa ektin mi, arpadan başka bir şey bitmez. Borcu sen verdin kimden rehin istiyorsun ki?
-
جرم خود را بر کسی دیگر منه ** هوش و گوش خود بدین پاداش ده
- Suçunu başkasına yükleme. Aklını yaptığın işin cezasına ver, kulağını o yana aç...
-
جرم بر خود نه که تو خود کاشتی ** با جزا و عدل حق کن آشتی
- Suçu kendine bul, tohumu sen ektin. Allah’nın mücazatıyla, adaletiyle uzlaş.
-
رنج را باشد سبب بد کردنی ** بد ز فعل خود شناس از بخت نی
- Zahmetin sebebi kötülük etmektir. Kötülüğü yaptığın işlerde gör, talihimden deme.
-
آن نظر در بخت چشم احوال کند ** کلب را کهدانی و کاهل کند
- Talihe bakış insanı şaşı eder.Köpeği samanlıkta uyutur, tembel bir hale sokar.
-
متهم کن نفس خود را ای فتی ** متهم کم کن جزای عدل را 430
- Civanım kendi nefsini suçlu bul da adaletin verdiği cezayı az kına.
-
توبه کن مردانه سر آور به ره ** که فمن یعمل بمثقال یره
- Ercesine tövbe et, yola baş koy. “Kim bir zerre kadar iyilik, yahut kötülük etse mükâfat ve mücazatını görür.”
-
در فسون نفس کم شو غرهای ** که آفتاب حق نپوشد ذرهای
- Nefsin afsununa az aldan, Allah güneşi, bir zerreyi bile örtüp kaybetmez.
-
هست این ذرات جسمی ای مفید ** پیش این خورشید جسمانی پدید
- Şu cismani güneş karşısında bile bu cismani zerreler görünürse,