-
من درین ره عمر خود کردم گرو ** هرچه بادا باد ای خواجه برو
- Halbuki ben bu yolda ömrümü harcettim. Ne olursa olsun artık, git oradan dersin.
-
راه کردی لیک در ظن چو برق ** عشر آن ره کن پی وحی چو شرق
- Evet, yol yürüdüm ama şimşeğe benzeyen zannınca. O aştığın yolun onda birini doğuya benzeyen vahyin izine uy da yürü.
-
ظن لایغنی من الحق خواندهای ** وز چنان برقی ز شرقی ماندهای 4105
- “Zan, doğruyu bilmez” ayetini okuduğun halde öyle bir şimşeğe uydun da doğudan kaldın ha.
-
هی در آ در کشتی ما ای نژند ** یا تو آن کشتی برین کشتی ببند
- A köhne adam, ya bizim gemimize gir, yahut o gemiyi bizim gemiye bağla.
-
گوید او چون ترک گیرم گیر و دار ** چون روم من در طفیلت کوروار
- Fakat bu söz söylenince duyan der ki: Bu ululuğu nasıl bırakayım, kör gibi sana uyup nasıl gideyim?
-
کور با رهبر به از تنها یقین ** زان یکی ننگست و صد ننگست ازین
- Körün kılavuzla gitmesi elbette daha iyidir. Çünkü bundan insana bir ayıp gelirse, öbüründen yüz ayıp gelir.
-
میگریزی از پشه در کزدمی ** میگریزی در یمی تو از نمی
- Pireden adeta akrebe kaçmada, bir ıslaklıktan kaçıp denize dalmadasın sen.
-
میگریزی از جفاهای پدر ** در میان لوطیان و شور و شر 4110
- Babanın cefalarından kaçıp oğlancıların, kötülüklerin, pisliklerin arasına kaçıyorsun.
-
میگریزی همچو یوسف ز اندهی ** تا ز نرتع نلعب افتی در چهی
- Yusuf gibi bir iç sıkıntısı yüzünden gezelim, oynayalım deyip gidiyor, bir kuyuya düşüyorsun.
-
در چه افتی زین تفرج همچو او ** مر ترا لیک آن عنایت یار کو
- Bu gezinti yüzünden onun gibi kuyuya düşüyorsun ama nerede onun gibi sana da yar olacak Tanrı inayeti?
-
گر نبودی آن به دستوری پدر ** برنیاوردی ز چه تا حشر سر
- Yusuf, o gezintiye babasından izin almadan gitseydi mahşere kadar kuyudan çıkamazdı.
-
آن پدر بهر دل او اذن داد ** گفت چون اینست میلت خیر باد
- Babası, gönlü olsun diye ona izin verdi. Dedi ki: Mademki gönlün gezmeye akmada. Hadi hayra karşı.
-
هر ضریری کز مسیحی سر کشد ** او جهودانه بماند از رشد 4115
- Hangi kör olursa olsun bir Mesih’ten baş çekerse o çıfıtçasına doğru yoldan kalır.
-
قابل ضو بود اگر چه کور بود ** شد ازین اعراض او کور و کبود
- Görse de gözünün ışıklanması mümkündür. Fakat bu çekinmesi yüzünden büsbütün körleşip kaldı.
-
گویدش عیسی بزن در من دو دست ** ای عمی کحل عزیزی با منست
- İsa ona, gel der, bana sarıl. Ey kör, o yüce sürme bendedir.
-
از من ار کوری بیابی روشنی ** بر قمیص یوسف جان بر زنی
- Körsen bile benim mucizemle aydınlığa ulaşır, can Yusuf’unun gömleğine nail olursun.
-
کار و باری کت رسد بعد شکست ** اندر آن اقبال و منهاج رهست
- Sana o sınıklıktan sonra gelen ululukta devlet vardır. O devlet sana yol gösterir.
-
کار و باری که ندارد پا و سر ** ترک کن هی پیر خر ای پیر خر 4120
- Eli ayağı olmayan devleti terk et a kart eşek, terk et!
-
غیر پیر استاد و سرلشکر مباد ** پیر گردون نی ولی پیر رشاد
- Pirden başka üstat ve başbuğ olmasın. Fakat yaş bakımından pir değil, doğru yol piri.
-
در زمان چون پیر را شد زیردست ** روشنایی دید آن ظلمتپرست
- Karanlığa tapan, pirin emri altına girdi mi aydınlığı görür.
-
شرط تسلیم است نه کار دراز ** سود نبود در ضلالت ترکتاز
- Şart, teslim olmaktan ibarettir, uzun işe girişmek değil. Sapıklıkta koşup yelmenin faydası yoktur.
-
من نجویم زین سپس راه اثیر ** پیر جویم پیر جویم پیر پیر
- Ben bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararım, pir ararım, pir!
-
پیر باشد نردبان آسمان ** تیر پران از که گردد از کمان 4125
- Göklerin merdiveni pirdir. Ok, nereden fırlar, havalanır? Yaydan.
-
نه ز ابراهیم نمرود گران ** کرد با کرکس سفر بر آسمان
- O ağır gövdeli Nemrut, İbrahim’in yüzünden gerkes kuşiyle beraber göklere sefer etmedi mi?
-
از هوا شد سوی بالا او بسی ** لیک بر گردون نپرد کرکسی
- Bir hayli yücelere çıktı ama herkes bu gökten yukarıya çıkamaz ki.