English    Türkçe    فارسی   

6
4111-4135

  • می‌گریزی هم‌چو یوسف ز اندهی  ** تا ز نرتع نلعب افتی در چهی 
  • Yusuf gibi bir iç sıkıntısı yüzünden gezelim, oynayalım deyip gidiyor, bir kuyuya düşüyorsun.
  • در چه افتی زین تفرج هم‌چو او  ** مر ترا لیک آن عنایت یار کو 
  • Bu gezinti yüzünden onun gibi kuyuya düşüyorsun ama nerede onun gibi sana da yar olacak Tanrı inayeti?
  • گر نبودی آن به دستوری پدر  ** برنیاوردی ز چه تا حشر سر 
  • Yusuf, o gezintiye babasından izin almadan gitseydi mahşere kadar kuyudan çıkamazdı.
  • آن پدر بهر دل او اذن داد  ** گفت چون اینست میلت خیر باد 
  • Babası, gönlü olsun diye ona izin verdi. Dedi ki: Mademki gönlün gezmeye akmada. Hadi hayra karşı.
  • هر ضریری کز مسیحی سر کشد  ** او جهودانه بماند از رشد  4115
  • Hangi kör olursa olsun bir Mesih’ten baş çekerse o çıfıtçasına doğru yoldan kalır.
  • قابل ضو بود اگر چه کور بود  ** شد ازین اعراض او کور و کبود 
  • Görse de gözünün ışıklanması mümkündür. Fakat bu çekinmesi yüzünden büsbütün körleşip kaldı.
  • گویدش عیسی بزن در من دو دست  ** ای عمی کحل عزیزی با منست 
  • İsa ona, gel der, bana sarıl. Ey kör, o yüce sürme bendedir.
  • از من ار کوری بیابی روشنی  ** بر قمیص یوسف جان بر زنی 
  • Körsen bile benim mucizemle aydınlığa ulaşır, can Yusuf’unun gömleğine nail olursun.
  • کار و باری کت رسد بعد شکست  ** اندر آن اقبال و منهاج رهست 
  • Sana o sınıklıktan sonra gelen ululukta devlet vardır. O devlet sana yol gösterir.
  • کار و باری که ندارد پا و سر  ** ترک کن هی پیر خر ای پیر خر  4120
  • Eli ayağı olmayan devleti terk et a kart eşek, terk et!
  • غیر پیر استاد و سرلشکر مباد  ** پیر گردون نی ولی پیر رشاد 
  • Pirden başka üstat ve başbuğ olmasın. Fakat yaş bakımından pir değil, doğru yol piri.
  • در زمان چون پیر را شد زیردست  ** روشنایی دید آن ظلمت‌پرست 
  • Karanlığa tapan, pirin emri altına girdi mi aydınlığı görür.
  • شرط تسلیم است نه کار دراز  ** سود نبود در ضلالت ترک‌تاز 
  • Şart, teslim olmaktan ibarettir, uzun işe girişmek değil. Sapıklıkta koşup yelmenin faydası yoktur.
  • من نجویم زین سپس راه اثیر  ** پیر جویم پیر جویم پیر پیر 
  • Ben bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararım, pir ararım, pir!
  • پیر باشد نردبان آسمان  ** تیر پران از که گردد از کمان  4125
  • Göklerin merdiveni pirdir. Ok, nereden fırlar, havalanır? Yaydan.
  • نه ز ابراهیم نمرود گران  ** کرد با کرکس سفر بر آسمان 
  • O ağır gövdeli Nemrut, İbrahim’in yüzünden gerkes kuşiyle beraber göklere sefer etmedi mi?
  • از هوا شد سوی بالا او بسی  ** لیک بر گردون نپرد کرکسی 
  • Bir hayli yücelere çıktı ama herkes bu gökten yukarıya çıkamaz ki.
  • گفتش ابراهیم ای مرد سفر  ** کرکست من باشم اینت خوب‌تر 
  • İbrahim ona dedi ki: Ey yolcu er, adamın ben olursam, bana uyarsan, bu sana daha iyidir.
  • چون ز من سازی به بالا نردبان  ** بی پریدن بر روی بر آسمان 
  • Yücelere çıkmak için beni merdiven edinirsen uçmaksızın gökyüzüne çıkarsın.
  • آنچنان که می‌رود تا غرب و شرق  ** بی ز زاد و راحله دل هم‌چو برق  4130
  • Hani gönlün, ekmeksiz, azıksız şimşek gibi batıdan ta doğuya dek gidişi gibi.
  • آنچنان که می‌رود شب ز اغتراب  ** حس مردم شهرها در وقت خواب 
  • Hani gün battıktan sonra insanların duygularının geceleyin uykuda şehirleri gezip tozduğu gibi.
  • آنچنان که عارف از راه نهان  ** خوش نشسته می‌رود در صد جهان 
  • Hani arifin oturup durduğu halde gizli bir yoldan yüzlerce aleme gittiği gibi.
  • گر ندادستش چنین رفتار دست  ** این خبرها زان ولایت از کیست 
  • Böyle gidiş mümkün değilse o ilden gelen bu haberler, kimden geliyor öyleyse?
  • این خبرها وین روایات محق  ** صد هزاران پیر بر وی متفق 
  • Bu haberlerde, bu dosdoğru rivayetlerde yüz binlerce pir ittifak etmiştir.
  • یک خلافی نی میان این عیون  ** آنچنان که هست در علم ظنون  4135
  • Bu kaynaklarda, öyle zanla kurulmuş bilgilerde olduğu gibi türlü, türlü değil, bir tane bile aykırı şey yoktur.