-
رفت از وی جنبش طبع و سکون ** از چه از انا الیه راجعون
- Onun kendiliğinden hareketi de kalmamıştır, duruşu da. Neden? “Biz Allahya dönenleriz” sırrından.
-
ما به بحر تو ز خود راجع شدیم ** وز رضاع اصل مسترضع شدیم
- Biz, kendimizden geçip senin denizine döndük. Asıldan süt içtik, geliştik.
-
در فروغ راه ای مانده ز غول ** لاف کم زن از اصول ای بیاصول
- Ey gulyabaniye aldanıp yolun ferilerine dalan, ey usulsüz kişi asıllardan az bahset.
-
جنگ ما و صلح ما در نور عین ** نیست از ما هست بین اصبعین 45
- Bizim savaşımız da hakikatte bizden değildir. Sulhumuz da. Her halimiz, Allah’nın iki parmağı arasındadır.
-
جنگ طبعی جنگ فعلی جنگ قول ** در میان جزوها حربیست هول
- Tabiat, iş ve söz bakımından cüzüler arasındaki savaş, pek korkunç bir savaştır.
-
این جهان زن جنگ قایم میبود ** در عناصر در نگر تا حل شود
- Fakat bu âlem, şu savaşla durmadadır. Unsurlara bak da anla.
-
چار عنصر چار استون قویست ** که بدیشان سقف دنیا مستویست
- Dört unsur, dört kuvvetli direktir. Dünyanın tavanı, onlarla düz durmada.
-
هر ستونی اشکنندهی آن دگر ** استن آب اشکنندهی آن شرر
- Her direk, öbürünü kırar. Su direği, ateş direğini yıkar.
-
پس بنای خلق بر اضداد بود ** لاجرم ما جنگییم از ضر و سود 50
- Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da.
-
هست احوالم خلاف همدگر ** هر یکی با هم مخالف در اثر
- Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
-
چونک هر دم راه خود را میزنم ** با دگر کس سازگاری چون کنم
- Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
-
موج لشکرهای احوالم ببین ** هر یکی با دیگری در جنگ و کین
- Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
-
مینگر در خود چنین جنگ گران ** پس چه مشغولی به جنگ دیگران
- Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
-
یا مگر زین جنگ حقت وا خرد ** در جهان صلح یک رنگت برد 55
- Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın.
-
آن جهان جز باقی و آباد نیست ** زانک آن ترکیب از اضداد نیست
- O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
-
این تفانی از ضد آید ضد را ** چون نباشد ضد نبود جز بقا
- Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
-
نفی ضد کرد از بهشت آن بینظیر ** که نباشد شمس و ضدش زمهریر
- O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
-
هست بیرنگی اصول رنگها ** صلحها باشد اصول جنگها
- Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
-
آن جهانست اصل این پرغم وثاق ** وصل باشد اصل هر هجر و فراق 60
- Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır.
-
این مخالف از چهایم ای خواجه ما ** واز چه زاید وحدت این اعداد را
- Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
-
زانک ما فرعیم و چار اضداد اصل ** خوی خود در فرع کرد ایجاد اصل
- Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
-
گوهر جان چون ورای فصلهاست ** خوی او این نیست خوی کبریاست
- Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
-
جنگها بین کان اصول صلحهاست ** چون نبی که جنگ او بهر خداست
- Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
-
غالبست و چیر در هر دو جهان ** شرح این غالب نگنجد در دهان 65
- O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
-
آب جیحون را اگر نتوان کشید ** هم ز قدر تشنگی نتوان برید
- Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.