-
انبهی از تست و از امثال تست ** وا نما یاران زشتت را نخست 4270
- Bu çokluk senin ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster.
-
ورنه کین جمله را از تو کشم ** تا شود آمن زر هر محتشم
- Yoksa hepsinin öcünü senden alırız. Bu suretle her mal sahibinin altını da emin olsun demişlerdi.
-
گفت او از بعد سوگندان پر ** که نیم من خانهسوز و کیسهبر
- Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
-
من نه مرد دزدی و بیدادیم ** من غریب مصرم و بغدادیم
- Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
-
بیان این خبر کی الکذب ریبة والصدق طمانینة
- ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi
-
قصهی آن خواب و گنج زر بگفت ** پس ز صدق او دل آن کس شکفت
- Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
-
بوی صدقش آمد از سوگند او ** سوز او پیدا شد و اسپند او 4275
- Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu.
-
دل بیارامد به گفتار صواب ** آنچنان که تشنه آرامد به آب
- Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
-
جز دل محجوب کو را علتیست ** از نبیش تا غبی تمییز نیست
- Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
-
ورنه آن پیغام کز موضع بود ** بر زند بر مه شکافیده شود
- Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
-
مه شکافد وان دل محجوب نی ** زانک مردودست او محبوب نی
- Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.
-
چشمه شد چشم عسس ز اشک مبل ** نی ز گفت خشک بل از بوی دل 4280
- Bekçinin gözleri yaşardı, bir kaynak oldu adeta. Fakat kuru sözden değil, gönül korkusundan.
-
یک سخن از دوزخ آید سوی لب ** یک سخن از شهر جان در کوی لب
- Bir söz cehennemden kopar, adamın dudağına kadar gelir. Bir söz de can şehrinden kopar, dudağa gelir.
-
بحر جانافزا و بحر پر حرج ** در میان هر دو بحر این لب مرج
- Bu dudak, cana canlar katan denizle, eziyetler, zahmetler denizi arasında bir berzahtır.
-
چون یپنلو در میان شهرها ** از نواحی آید آنجا بهرها
- Şehirlerdeki köylü pazarına benzer adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.
-
کالهی معیوب قلب کیسهبر ** کالهی پر سود مستشرف چو در
- Kusurlu kumaşla, adamın kesesini berbadeden kalp akça ve inci gibi değerli ve pahalı kumaş, hep oradadır.
-
زین یپنلو هر که بازرگانترست ** بر سره و بر قلبها دیدهورست 4285
- Bu köylü pazarından kim, daha ziyade ticaretten anlar, geçer akçayla kalp akçayı görür, tanırsa kar eder.
-
شد یپنلو مر ورا دار الرباح ** وآن گر را از عمی دار الجناح
- Köylü pazarı, bu çeşit adama kar yeri olur. Başkasına da körlüğü yüzünden suç ve zarar yeridir.
-
هر یکی ز اجزای عالم یک به یک ** بر غبی بندست و بر استاد فک
- Alem cüzülerinden her biri, teker teker aptala düğümdür, ustaya düğüm açmak.
-
بر یکی قندست و بر دیگر چو زهر ** بر یکی لطفست و بر دیگر چو قهر
- Birine şekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur, öbürüne kahır.
-
هر جمادی با نبی افسانهگو ** کعبه با حاجی گواه و نطقخو
- Her cansız şey, peygambere hikayeler söyler. Kabe, hacıya tanıklık eder, söz söyler.
-
بر مصلی مسجد آمد هم گواه ** کو همیآمد به من از دور راه 4290
- Mescit de namaz kılana tanıklık verir, ta uzak yollardan bana gelirdi der.
-
با خلیل آتش گل و ریحان و ورد ** باز بر نمرودیان مرگست و درد
- Ateş, Halil’e gül ve reyhan kesilir, Nemrud ’a uyanlaraysa ölümdür derttir.
-
بارها گفتیم این را ای حسن ** مینگردم از بیانش سیر من
- A güzelim, bunu defalarca söyledim, fakat söylemeye doyamıyorum ki.
-
بارها خوردی تو نان دفع ذبول ** این همان نانست چون نبوی ملول
- Solup sararmamak için defalarca ekmek yedin; işte bu hep ekmek… Nasıl olur da usanmazsın?
-
در تو جوعی میرسد تو ز اعتلال ** که همیسوزد ازو تخمه و ملال
- Mizacındaki itidal yüzünden yine acıkırsın. Bu açlıkla da senin hazımsızlığın yanar gider.