- 
		    کودکان گرچه که در بازی خوشند  ** شب کشانشان سوی خانه میکشند 
 
		    - Çocuklar oyundan hoşlanırlar ama, geceleyin onları çeke çeke evlerine götürürler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    شد برهنه وقت بازی طفل خرد  ** دزد از ناگه قبا و کفش برد 
 
		    - Küçük çocuk oyuna başlarken soyunur, hırkasını külâhını, ayakkabısını çıkarır atar. Hırsız da gelip ansızın onları kapıverir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   آن چنان گرم او به بازی در فتاد  ** کان کلاه و پیرهن رفتش ز یاد    455
 
		    - Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külâhı, gömleği aklına bile gelmez.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    شد شب و بازی او شد بیمدد  ** رو ندارد کو سوی خانه رود 
 
		    - Gece gelir çatar bir türlü oyunu bırakamaz. Eve bir türlü yüz çeviremez.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نی شنیدی انما الدنیا لعب  ** باد دادی رخت و گشتی مرتعب 
 
		    - Duymadın mı, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya düştün.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پیش از آنک شب شود جامه بجو  ** روز را ضایع مکن در گفت و گو 
 
		    - Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü dedikoduyla zayi etme.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    من به صحرا خلوتی بگزیدهام  ** خلق را من دزد جامه دیدهام 
 
		    - Hâsılı ben de ovada kendime halvet bir yer seçtim, halkı elbise hırsızı gördüm.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نیم عمر از آرزوی دلستان  ** نیم عمر از غصههای دشمنان    460
 
		    - Ömrün yarısı, sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşmanların derdiyle.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    جبه را برد آن کله را این ببرد  ** غرق بازی گشته ما چون طفل خرد 
 
		    - O, cüppeyi aldı götürdü, bu, külâhı. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldık;
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نک شبانگاه اجل نزدیک شد  ** خل هذا اللعب به سبک لاتعد 
 
		    - Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter dönme oyuna gayrı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هین سوار توبه شود در دزد رس  ** جامهها از دزد بستان باز پس 
 
		    - Tövbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri dön.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مرکب توبه عجاب مرکبست  ** بر فلک تازد به یک لحظه ز پست 
 
		    - Tövbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık âlemden ta göğün üstüne kadar sıçrayıp çıkar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   لیک مرکب را نگه میدار از آن  ** کو بدزدید آن قبایت را نهان    465
 
		    - Fakat atını da hırsızdan gözet ha. Biliyorsun ya, o, gizlice elbiseni de çaldı.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا ندزدد مرکبت را نیز هم  ** پاس دار این مرکبت را دم به دم 
 
		    - Aman şu atımı gözet de hırsız çalmasın.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  حکایت آن شخص کی دزدان قوج او را بدزدیدند و بر آن قناعت نکرد به حیله جامههاش را هم دزدیدند 
 
		  - Hırsızlar,birisinin koçunu çaldılar.Onunla kanaat etmediler de elbisesini çaldılar.
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن یکی قج داشت از پس میکشید  ** دزد قج را برد حبلش را برید 
 
		    - Birisinin bir koçu vardı. Boynuna bir ip bağlamış, ardından çekip götürüyordu. Bir hırsız geldi, ipini kesip koçu götürdü.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چونک آگه شد دوان شد چپ و راست  ** تا بیابد کان قج برده کجاست 
 
		    - Adam haberdar olunca, koçu nereye götürdü diye sağa sola koşmaya başladı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بر سر چاهی بدید آن دزد را  ** که فغان میکرد کای واویلتا 
 
		    - Hırsızın bir kuyu başında eyvahlar olsun diye feryadetmekte olduğunu gördü.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   گفت نالان از چی ای اوستاد  ** گفت همیان زرم در چه فتاد    470
 
		    - Dedi ki: Üstat, neden feryat ediyorsun? Hırsız, kuyuya altın torbam düştü.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر توانی در روی بیرون کشی  ** خمس بدهم مر ترا با دلخوشی 
 
		    - Çıkarabilirsen sana gönül hoşluğu ile beşte birini veririm.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خمس صد دینار بستانی به دست  ** گفت او خود این بهای ده قجست 
 
		    - Yüz altının beşte birine sahip olursun dedi.Adam, bu tam on koçun değeri.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر دری بر بسته شد ده در گشاد  ** گر قجی شد حق عوض اشتر بداد 
 
		    - Bir kapı kapandıysa on kapı açıldı. Bir koç gittiyse Allah, ona karşılık bir deve ihsan etti ,deyip ;
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    جامهها بر کند و اندر چاه رفت  ** جامهها را برد هم آن دزد تفت 
 
		    - Elbisesini çıkarttı, kuyuya indi. Hırsız da derhal elbiselerini alıp kaçtı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   حازمی باید که ره تا ده برد  ** حزم نبود طمع طاعون آورد    475
 
		    - Yolu köye çıkaracak bir tedbir gerek. Yoksa insana tamah tohumunu getiren tedbire tedbir demezler.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    او یکی دزدست فتنهسیرتی  ** چون خیال او را بهر دم صورتی 
 
		    - Tamah huyu fitneden ibaret bir hırsızdır ama hayal gibi her an bir surete bürünür.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    کس نداند مکر او الا خدا  ** در خدا بگریز و وا ره زان دغا 
 
		    - Onun hilesini Allah’dan da başka kimse bilmez.Allah’ya kaç da o alçaktan kurtul!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  مناظرهی مرغ با صیاد در ترهب و در معنی ترهبی کی مصطفی علیهالسلام نهی کرد از آن امت خود را کی لا رهبانیة فی الاسلام 
 
		  - Mustafa aleyhisselâm “İslâmda rahiplik yoktur” buyurmuştur . Bu esasa göre kuşun , avcıyla konuşup,görüşmesi