-
تا زیادت گردد از شکر ای ثقات ** پس نبات دیگرست اندر نبات 4550
- Ey inanılır erler, çok şükür edesiniz diye nebatlar içinde daha ne nebatlar var.
-
عکس آن اینجاست ذل من قنع ** اندرین طورست عز من طمع
- Onun aksi burada "Kanaat eden alçaldı" sözüdür. Bu makamda söz "Tamah eden yüceldi" sözüdür.
-
در جوال نفس خود چندین مرو ** از خریداران خود غافل مشو
- Nefsine bu kadar uyma; seni satın alanlardan gafil olma.
-
باز آمدن زن جوحی به محکمهی قاضی سال دوم بر امید وظیفهی پارسال و شناختن قاضی او را الی اتمامه
- Cuha' nın karısının ertesi yıl, yine bıldırki geçimi elde ederim ümidiyle kadıya başvurması ve kadı' nın onu tanıması
-
بعد سالی باز جوحی از محن ** رو به زن کرد و بگفت ای چست زن
- Bir yıl sonra Cuha yine mihnetlere düşüp yüzünü karısına çevirerek dedi ki: Ey akıllı kadın!
-
آن وظیفهی پار را تجدید کن ** پیش قاضی از گلهی من گو سخن
- Bıldırki geçimi yenile. Yine kadıya git, benden şikâyette bulun.
-
زن بر قاضی در آمد با زنان ** مر زنی را کرد آن زن ترجمان 4555
- Kadın, yanına başka kadınları da alıp kadı' nın huzuruna gitti. Bir kadını kendisine tercüman etti.
-
تا بنشناسد ز گفتن قاضیش ** یاد ناید از بلای ماضیش
- Bu suretle kadı'nın, söz söylemesinden kendisini tanımamasını, evvelce uğradığı şeyi hatırlamamasını istiyordu.
-
هست فتنه غمرهی غماز زن ** لیک آن صدتو شود ز آواز زن
- Kadının bakışı fitnedir. Fakat bu fitne, sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur.
-
چون نمیتوانست آوازی فراشت ** غمزهی تنهای زن سودی نداشت
- Sesini yüceltmesine imkân bulunmazsa kadının bakışı, yalnız başına fayda etmez.
-
گفت قاضی رو تو خصمت را بیار ** تا دهم کار ترا با او قرار
- Kadı, Cuha' nın karısı tarafından söz söyleyene dedi ki: Yürü düşmanını getir de ikinizi de dinleyeyim, ona göre hükmedeyim.
-
جوحی آمد قاضیش نشناخت زود ** کو به وقت لقیه در صندوق بود 4560
- Cuha gelince, kadı onu derhal tanıyamadı. Çünkü o, Cuha geldiği vakit sandıktaydı.
-
زو شنیده بود آواز از برون ** در شری و بیع و در نقص و فزون
- Yalnız sandık içindeyken alım satım, az çok fiyat verme hususundaki sözlerini duymuştu.
-
گفت نفقهی زن چرا ندهی تمام ** گفت از جان شرع را هستم غلام
- Neden kadının nafakasını tam olarak vermedin dedi. Cuha dedi ki: Ben şeriata canla başla kulum.
-
لیک اگر میرم ندارم من کفن ** مفلس این لعبم و شش پنج زن
- Fakat ölsem bile kefenim yok. Bu oyunda şeş beş derken yutulup gittim.
-
زین سخن قاضی مگر بشناختش ** یاد آورد آن دغل وان باختش
- Kadı, Cuha' nın sözünü duyar duymaz onu tanıdı. Geçen yıldaki hilesini, oyununu hatırladı.
-
گفت آن شش پنج با من باختی ** پار اندر شش درم انداختی 4565
- Dedi ki: Sen, o şeş beşi geçen yıl oynamıştın da beni tuzağa atmıştın.
-
نوبت من رفت امسال آن قمار ** با دگر کس باز دست از من بدار
- Benim nöbetim geçti. Benden el çek de bu yıl o kumarı başkasiyle oyna.
-
از شش و از پنج عارف گشت فرد ** محترز گشتست زین شش پنج نرد
- Arif, şeşten beşten kurtulmuş, tek kalmıştır. Bu tavlanın şeş beşinden çekinir artık.
-
رست او از پنج حس و شش جهت ** از ورای آن همه کرد آگهت
- O, beş duyguyla altı cihetten kurtulmuştur. Bu beş duyguyla altı cihetin ötesindeki âlemden sana haber verir.
-
شد اشاراتش اشارات ازل ** جاوز الاوهام طرا و اعتزل
- Onun işaretleri, ezelî işaretlerdir. Bütün vehimlerden ileri geçmiştir, hepsinden ayrılmıştır o.
-
زین چه شش گوشه گر نبود برون ** چون بر آرد یوسفی را از درون 4570
- İnsan bu altı köşeli kuyudan çıkmadıkça kuyudaki Yusuf, nasıl olur da dışarı çıkar?
-
واردی بالای چرخ بی ستن ** جسم او چون دلو در چه چاره کن
- Direksiz, dayaksız gök kubbenin üstüne biri gelir; cismi de kova gibi kuyunun içindekine bir çare bulur.
-
یوسفان چنگال در دلوش زده ** رسته از چاه و شه مصری شده
- Yusuflar onun kovasına el atmışlardır. Bu surede kuyudan kurtulmuşlar, Mısır'a padişah olmuşlardır.
-
دلوهای دیگر از چه آبجو ** دلو او فارغ ز آب اصحابجو
- Başka kovalar kuyudan ancak su çekmek içindir. Halbuki onun kovası, suya aldırış bile etmez, kuyudakini arar.
-
دلوها غواص آب از بهر قوت ** دلو او قوت و حیات جان حوت
- Kovalar, gıda için suda dalgıçlık ederler. Onun kovasiyse hem gıdadır, hem de balığın canına hayattır.