-
چونک هر دم راه خود را میزنم ** با دگر کس سازگاری چون کنم
- Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
-
موج لشکرهای احوالم ببین ** هر یکی با دیگری در جنگ و کین
- Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
-
مینگر در خود چنین جنگ گران ** پس چه مشغولی به جنگ دیگران
- Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
-
یا مگر زین جنگ حقت وا خرد ** در جهان صلح یک رنگت برد 55
- Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın.
-
آن جهان جز باقی و آباد نیست ** زانک آن ترکیب از اضداد نیست
- O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
-
این تفانی از ضد آید ضد را ** چون نباشد ضد نبود جز بقا
- Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
-
نفی ضد کرد از بهشت آن بینظیر ** که نباشد شمس و ضدش زمهریر
- O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
-
هست بیرنگی اصول رنگها ** صلحها باشد اصول جنگها
- Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
-
آن جهانست اصل این پرغم وثاق ** وصل باشد اصل هر هجر و فراق 60
- Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır.
-
این مخالف از چهایم ای خواجه ما ** واز چه زاید وحدت این اعداد را
- Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
-
زانک ما فرعیم و چار اضداد اصل ** خوی خود در فرع کرد ایجاد اصل
- Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
-
گوهر جان چون ورای فصلهاست ** خوی او این نیست خوی کبریاست
- Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
-
جنگها بین کان اصول صلحهاست ** چون نبی که جنگ او بهر خداست
- Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
-
غالبست و چیر در هر دو جهان ** شرح این غالب نگنجد در دهان 65
- O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
-
آب جیحون را اگر نتوان کشید ** هم ز قدر تشنگی نتوان برید
- Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
-
گر شدی عطشان بحر معنوی ** فرجهای کن در جزیرهی مثنوی
- Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
-
فرجه کن چندانک اندر هر نفس ** مثنوی را معنوی بینی و بس
- O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
-
باد که را ز آب جو چون وا کند ** آب یکرنگی خود پیدا کند
- Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
-
شاخهای تازهی مرجان ببین ** میوههای رسته ز آب جان ببین 70
- Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret.
-
چون ز حرف و صوت و دم یکتا شود ** آن همه بگذارد و دریا شود
- Söz, harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı hepsini bırakır, deniz kesilir.
-
حرفگو و حرفنوش و حرفها ** هر سه جان گردند اندر انتها
- Harfi söyleyen de, duyan da, hattâ harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
-
ناندهنده و نانستان و نانپاک ** ساده گردند از صور گردند خاک
- Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek, suretlerden kurtulur, toprak olur.
-
لیک معنیشان بود در سه مقام ** در مراتب هم ممیز هم مدام
- Fakat mânaları, yine birbirinden ayrı olarak ve daimî bir surette üç makamdadır.
-
خاک شد صورت ولی معنی نشد ** هر که گوید شد تو گویش نه نشد 75
- Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok.
-
در جهان روح هر سه منتظر ** گه ز صورت هارب و گه مستقر
- Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.