-
گفت اگر در جنگ کم بودت امید ** نعرهای زن کای کریمان برجهید
- Halk pekâlâ dedi, savaşmayacaktın bari uyanın kalkın diye bağırsaydın.
-
گفت آن دم کارد بنمودند و تیغ ** که خمش ورنه کشیمت بیدریغ
- Dedi ki: Bağırmak istedim ama tam o sırada bana bıçak, kılıç gösterip sus, yoksa acımadan seni keseriz demek istediler.
-
آن زمان از ترس بستم من دهان ** این زمان هیهای و فریاد و فغان 550
- Ben de korkudan ağzımı kapadım. Fakat şimdi istediğiniz kadar bağırıp çağırayım.
-
آن زمان بست آن دمم که دم زنم ** این زمان چندانک خواهی هی کنم
- O zaman soluk bile alamıyordum, fakat şimdi dilediğiniz kadar feryat edeyim!
-
چونک عمرت برد دیو فاضحه ** بینمک باشد اعوذ و فاتحه
- Kötü ve rüsva, şeytan, ömrünü zâyettikten sonra “Euzü” çekmek, “Fâtiha” okumak beyhudedir.
-
گرچه باشد بینمک اکنون حنین ** هست غفلت بینمکتر زان یقین
- Beyhudedir ama yine de gaflete düşmek, feryat etmekten daha kötüdür ya.
-
همچنین هم بینمک مینال نیز ** که ذلیلان را نظر کن ای عزیز
- Sen de beyhude olsa, tatsız tuzsuz bulunsa bile yine feryat et, sızlan; ey yüce ve üstün Allah, de... Lûtfet bu hor kişilere bir bak.
-
قادری بیگاه باشد یا به گاه ** از تو چیزی فوت کی شد ای اله 555
- Feryada erişme zamanı da kaadirsin, o zaman geçince de. Allah’ım senden bir şey eksilmez ki!
-
شاه لا تاسوا علی ما فاتکم ** کی شود از قدرتش مطلوب گم
- Sen “Kaybettiğiniz şeylere hayıflanmayın” diyen padişahsın. Dilediğin şey nasıl olmaz?
-
حواله کردن مرغ گرفتاری خود را در دام به فعل و مکر و زرق زاهد و جواب زاهد مرغ را
- Kuşun,bu tutuluşunu zâhidin hareketine,riya ve hilesine vermesi,zâhidin de cevabı
-
گفت آن مرغ این سزای او بود ** که فسون زاهدان را بشنود
- Kuş dedi ki: Zâhitlerin afsununu dinleyenin lâyığı budur.
-
گفت زاهد نه سزای آن نشاف ** کو خورد مال یتیمان از گزاف
- Zâhit, hayır dedi, nahak yere yetimlerin malını yiyen kişinin lâyığıdır bu.
-
بعد از آن نوحهگری آغاز کرد ** که فخ و صیاد لرزان شد ز درد
- Kuş, bundan sonra öyle bir ağlayıp sızlanmaya koyuldu ki derdinden tuzak da titredi, avcı da.
-
کز تناقضهای دل پشتم شکست ** بر سرم جانا بیا میمال دست 560
- Kuş, gönlümdeki birbirine zıt şeyler yüzünden belim kırıldı diyordu; sevgili, gel de ellerinle başımı okşa.
-
زیر دست تو سرم را راحتیست ** دست تو در شکربخشی آیتیست
- Elinin altında oldukça başım rahatlaşır. Elin lûtuf ve ihsan hususunda bir delildir senin.
-
سایهی خود از سر من برمدار ** بیقرارم بیقرارم بیقرار
- Gölgeni başımdan çekme. Kararım kalmadı, kararım kalmadı, kararım kalmadı!
-
خوابها بیزار شد از چشم من ** در غمت ای رشک سرو و یاسمن
- Senin derdinle ey selvilerin, yaseminlerin haset ettikleri güzel, uyku gözlerimden usandı.
-
گر نیم لایق چه باشد گر دمی ** ناسزایی را بپرسی در غمی
- Lâyık değilsem bile ne olur, bir an olsun bu dertlere düşmüş, dermana lâyık olmayan kulun halini sorsan ne olur ki?
-
مر عدم را خود چه استحقاق بود ** که برو لطفت چنین درها گشود 565
- Yoklukta ne liyakat vardı ki sen ona bunca lûtuf kapılarını açtın.
-
خاک گرگین را کرم آسیب کرد ** ده گهر از نور حس در جیب کرد
- Uyuz bir toprağı, kerem ettin de insan haline getirdin; yenine, yakasına duygu nurlarından on inci doldurdun.
-
پنج حس ظاهر و پنج نهان ** که بشر شد نطفهی مرده از آن
- Ölü bir meni, bu beş zâhiri, beş bâtıni duyguyla adam haline geldi.
-
توبه بی توفیقت ای نور بلند ** چیست جز بر ریش توبه ریشخند
- Ey yüce nur, senin tevfikın olmadıkça tövbe nedir ki? Tövbenin bıyığına gülmeli.
-
سبلتان توبه یک یک بر کنی ** توبه سایهست و تو ماه روشنی
- Dilersen, tövbenin bıyıklarını bir bir yolarsın. Tövbe, bir gölgedir, sense aydın bir ay.
-
ای ز تو ویران دکان و منزلم ** چون ننالم چون بیفشاری دلم 570
- Ey yüzünden dükkânım, durağım yıkılmış olan dilber, kalbimi sıkmaktasın, nasıl feryat etmeyeyim?
-
چون گریزم زانک بی تو زنده نیست ** بی خداوندیت بود بنده نیست
- Senden nasıl kaçabilirim ki sensiz bir diri bile yoktur. Senin Allahlığın olmadıkça kulun varlığı olamaz.
-
جان من بستان تو ای جان را اصول ** زانک بیتو گشتهام از جان ملول
- Ey canların aslı, canımı al benim. Sensiz bu candan usandım artık.