-
زادهی ثانیست احمد در جهان ** صد قیامت بود او اندر عیان
- Ahmet bu dünyaya ikinci defa doğmuştu. O, apaçık yüzlerce kıyametti.
-
زو قیامت را همیپرسیدهاند ** ای قیامت تا قیامت راه چند
- Ondan kıyameti sorup dururlar ve “Ey kıyamet, kıyamete ne kadar zaman var” derlerdi.
-
با زبان حال میگفتی بسی ** که ز محشر حشر را پرسید کسی
- Birisi o hakiki mahşer olan Peygamberden haşri sordu mu çok defa hâl diliyle “Mahşerden haşri soruyor” derdi.
-
بهر این گفت آن رسول خوشپیام ** رمز موتوا قبل موت یا کرام
- İşte onun için o güzel haberler veren peygamber, ey ulular demiştir, ölmeden önce ölün!
-
همچنانک مردهام من قبل موت ** زان طرف آوردهام این صیت و صوت 755
- Nitekim ben de ölmeden öldüm de bu sesi, bu şöhreti o taraftan aldım, getirdim.
-
پس قیامت شو قیامت را ببین ** دیدن هر چیز را شرطست این
- Kıyamet ol da kıyameti gör. Her şeyi görmenin şartı budur.
-
تا نگردی او ندانیاش تمام ** خواه آن انوار باشد یا ظلام
- İster nur olsun, ister karanlık. O olmadıkça onu tamamı ile bilemezsin.
-
عقل گردی عقل را دانی کمال ** عشق گردی عشق را دانی ذبال
- Akıl oldun mu aklı tamamı ile bilirsin, aşk oldun mu aşkın yanmış, mahvolmuş fitillerini anlar, duyarsın.
-
گفتمی برهان این دعوی مبین ** گر بدی ادراک اندر خورد این
- Anlayış bunu kavrayabilseydi bu dâvanın delilini apaçık söylerdim.
-
هست انجیر این طرف بسیار و خوار ** گر رسد مرغی قنق انجیرخوار 760
- İncir yiyen bir kuş gelip konuk olsa bu tarafta incir çoktur, incirin hiçbir değeri yoktur.
-
در همه عالم اگر مرد و زنند ** دم به دم در نزع و اندر مردنند
- Âlemde bulunan kadın, erkek... Herkes her an can vermede, ölmededir.
-
آن سخنشان را وصیتها شمر ** که پدر گوید در آن دم با پسر
- Sözlerini de, ölüm zamanı babanın oğula vasiyeti say.
-
تا بروید عبرت و رحمت بدین ** تا ببرد بیخ بغض و رشک و کین
- Da ibret al ,acın... Bu suretle de buğuz,haset ve kin, kökünden sökülüp çıksın.
-
تو بدان نیت نگر در اقربا ** تا ز نزع او بسوزد دل ترا
- Yakınlarına onlar ölünce nasıl yüreğin yanarsa o çeşit bak.
-
کل آت آت آن را نقد دان ** دوست را در نزع و اندر فقد دان 765
- Gelecek şey gelmiştir onları ölmüş say, sevdiğini ölüyor, ölmüş onu kaybetmişsin bil.
-
وز غرضها زین نظر گردد حجاب ** این غرضها را برون افکن ز جیب
- Garezler senin bu çeşit bakışına perde oluyorsa onları yırt, at.
-
ور نیاری خشک بر عجزی مهایست ** دانک با عاجز گزیده معجزیست
- Bunları yırtıp atamazsan âcizim deyip kalma. Bil ki âciz olanı bir âcze salan var.
-
عجز زنجیریست زنجیرت نهاد ** چشم در زنجیرنه باید گشاد
- Âciz, bir zincirdir. Birisi gelmiş, sana o zinciri takmıştır. Gözünü açıp zinciri takanı görmek gerek.
-
پس تضرع کن کای هادی زیست ** باز بودم بسته گشتم این ز چیست
- Ey yaşayış yolunu gösteren ben bir doğandım, ayağım bağlandı, bu neden? diye yalvarıp sızlanmaya koyul.
-
سختتر افشردهام در شر قدم ** که لفی خسرم ز قهرت دم به دم 770
- Yarabbi de, kötülüğe kuvvetle adım attım. Bu yüzden kahrınla daima zarar ve ziyan içindeyim.
-
از نصیحتهای تو کر بودهام ** بتشکن دعوی و بتگر بودهام
- Senin öğütlerine karşı kulağım sağırdır. Put kırıyorum diye dâvadaydım ama put yapıyormuşum meğer.
-
یاد صنعت فرضتر یا یاد مرگ ** مرگ مانند خزان تو اصل برگ
- Senin yaptığın şeyleri senin sanatlarını anmak mı farzdır, ölümü anmak mı? Ölüm, güz mevsimine benzer, sense yaprakların aslısın.
-
سالها این مرگ طبلک میزند ** گوش تو بیگاه جنبش میکند
- Şu ölüm yıllardır davulcağızını döver durur da senin kulağın vakitsiz ve yersiz oynar.
-
گوید اندر نزع از جان آه مرگ ** این زمان کردت ز خود آگاه مرگ
- Fakat can verme çağında ah ölüm dersin. Ölüm şimdi mi seni uyandırdı?
-
این گلوی مرگ از نعره گرفت ** طبل او بشکافت از ضرب شگفت 775
- Ölümün, nâra atmadan boğazı yırtıldı sesi tutuldu; dövüle dövüle davulu patladı!