-
گرچه هست این دم بر تو نیمشب ** نزد من نزدیک شد صبح طرب
- Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı.
-
هر شکستی پیش من پیروز شد ** جمله شبها پیش چشمم روز شد
- Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
-
پیش تو خونست آب رود نیل ** نزد من خون نیست آبست ای نبیل 855
- Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi.
-
در حق تو آهنست آن و رخام ** پیش داود نبی مومست و رام
- Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur.
-
پیش تو که بس گرانست و جماد ** مطربست او پیش داود اوستاد
- Dağ, sana karşı ağırdır, cansızdır, fakat Davut’un önünde usta bir çalgıcı, bir okuyucudur.
-
پیش تو آن سنگریزه ساکتست ** پیش احمد او فصیح و قانتست
- Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar.
-
پیش تو استون مسجد مردهایست ** پیش احمد عاشقی دل بردهایست
- Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karşı gönlünü aldırmış bir âşıktır.
-
جمله اجزای جهان پیش عوام ** مرده و پیش خدا دانا و رام 860
- Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Allah’ya karşı bilgi sahibi ve muti.
-
آنچ گفتی کاندرین خانه و سرا ** نیست کس چون میزنی این طبل را
- Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun, dedin.
-
بهر حق این خلق زرها میدهند ** صد اساس خیر و مسجد مینهند
- Bu halk, Allah için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar.
-
مال و تن در راه حج دوردست ** خوش همیبازند چون عشاق مست
- Sarhoş âşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar.
-
هیچ میگویند کان خانه تهیست ** بلک صاحبخانه جان مختبیست
- Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
-
پر همیبیند سرای دوست را ** آنک از نور الهستش ضیا 865
- Allah nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür.
-
بس سرای پر ز جمع و انبهی ** پیش چشم عاقبتبینان تهی
- Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler.
-
هر که را خواهی تو در کعبه بجو ** تا بروید در زمان او پیش رو
- Kimi dilersen Kâbe’de ara da derhal önünde beliriversin.
-
صورتی کو فاخر و عالی بود ** او ز بیت الله کی خالی بود
- Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Allah yurdu olmaz, boş olur?
-
او بود حاضر منزه از رتاج ** باقی مردم برای احتیاج
- Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler.
-
هیچ میگویند کین لبیکها ** بیندایی میکنیم آخر چرا 870
- Hacca gidenler, neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi?
-
بلک توفیقی که لبیک آورد ** هست هر لحظه ندایی از احد
- Hakikatte onlara şu “Lebbeyk” demeyi nasip ediş, her lâhza tek Allah’dan gelen bir sestir.
-
من ببو دانم که این قصر و سرا ** بزم جان افتاد و خاکش کیمیا
- Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır.
-
مس خود را بر طریق زیر و بم ** تا ابد بر کیمیااش میزنم
- Hafif ve tiz nağmelerle bakırımı ebediyen onun kimyasına vurup duracağım.
-
تا بجوشد زین چنین ضرب سحور ** در درافشانی و بخشایش به حور
- Nihayet bu sahur davulum, denizleri coşturacak, inciler saçacak, ihsanlarda bulunacak.
-
خلق در صف قتال و کارزار ** جان همیبازند بهر کردگار 875
- Halk, savaş safında Allah için canları ile oynar.
-
آن یکی اندر بلا ایوبوار ** وان دگر در صابری یعقوبوار
- Birisi Eyüp gibi belâlara düşer, öbürü Yakup gibi sabreder.
-
صد هزاران خلق تشنه و مستمند ** بهر حق از طمع جهدی میکنند
- Yüz binlerce susuz ve muhtaç kişi, Allah için tamaha düşer, çalışır durur.