English    Türkçe    فارسی   

6
86-110

  • باری افزون کش تو این بو را به هوش  ** تا سوی اصلت برد بگرفته گوش 
  • Bari sen de bu kokuyu aklına iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulağından tutup asla kadar götürsün.
  • بو نگه‌دار و بپرهیز از زکام  ** تن بپوش از باد و بود سرد عام 
  • Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkın yelinden, nefesinden bedenini ört.
  • تا نینداید مشامت را ز اثر  ** ای هواشان از زمستان سردتر 
  • Onların havaları, kış rüzgârlarından da soğuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin.
  • چون جمادند و فسرده و تن‌شگرف  ** می‌جهد انفاسشان از تل برف 
  • Onlar, cansız, donmuş kişilerdir. Nefesleri, karlı dağlardan gelir.
  • چون زمین زین برف در پوشد کفن  ** تیغ خورشید حسام‌الدین بزن  90
  • Fakat yeryüzü bu karlı kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneş kılıcını vur.
  • هین بر آر از شرق سیف‌الله را  ** گرم کن زان شرق این درگاه را 
  • Derhal doğudan Allah kılıcını çek, o doğuyla bu tapıyı ısıt.
  • برف را خنجر زند آن آفتاب  ** سیلها ریزد ز کهها بر تراب 
  • Güneş, karı hançerledi mi dağlardan ovalardan seller yürür.
  • زانک لا شرقیست و لا غربیست او  ** با منجم روز و شب حربیست او 
  • Çünkü o, ne doğudadır, ne batıda. Gece gündüz müneccimle savaşır durur.
  • که چرا جز من نجوم بی‌هدی  ** قبله کردی از لیمی و عمی 
  • Neden der, benden başka ve yol göstermeyen yıldızları bayağılık ve körlük yüzünden kıble edindin?
  • تا خوشت ناید مقال آن امین  ** در نبی که لا احب الا فلین  95
  • Kuran’da o emin erin “Ben batanları sevmem” sözü hoşuna gitmedi.
  • از قزح در پیش مه بستی کمر  ** زان همی رنجی ز وانشق القمر 
  • Ayın önüne geçtin, beline eleğim sağmadan kulluk kemerini bağladın da o yüzden ayın ikiye bölünüşünden incindin.
  • منکری این را که شمس کورت  ** شمس پیش تست اعلی‌مرتبت 
  • “Güneş dürülür” âyetini inkâr edersin. Çünkü sence güneş, en yüce bir mertebedir.
  • از ستاره دیده تصریف هوا  ** ناخوشت آید اذا النجم هوی 
  • Havanın değişmesini yıldızların tesirinden bilirsin de “And olsun yıldıza, indiği zaman” âyetinden hoşlanmazsın.
  • خود مثرتر نباشد مه ز نان  ** ای بسا نان که ببرد عرق جان 
  • Ay, ekmekten de tesirli değildir ya. Nice ekmek vardır ki adamın can damarını koparır.
  • خود مثرتر نباشد زهره زآب  ** ای بسا آبا که کرد او تن خراب  100
  • Zühre, sudan daha tesirli değildir ya. Nice su vardır ki bedeni harap eder.
  • مهر آن در جان تست و پند دوست  ** می‌زند بر گوش تو بیرون پوست 
  • Fakat onun sevgisi senin canındadır da onun için dostun öğüdü bir kulağından girer, bir kulağından çıkar.
  • پند ما در تو نگیرد ای فلان  ** پند تو در ما نگیرد هم بدان 
  • Fakat bil ki senin öğüdün de bize tesir etmez, bizim öğüdümüz de sana!
  • جز مگر مفتاح خاص آید ز دوست  ** که مقالید السموات آن اوست 
  • Meğer ki göklerin anahtarları elinde olan sevgiliden sana hususi bir anahtar ihsan edile.
  • این سخن هم‌چون ستاره‌ست و قمر  ** لیک بی‌فرمان حق ندهد اثر 
  • Bu söz, yıldıza benzer, aya benzer. Fakat Allah buyruğu olmaksızın tesir etmez.
  • این ستاره‌ی بی‌جهت تاثیر او  ** می‌زند بر گوشهای وحی‌جو  105
  • Bu cihetsiz yıldız, yalnız vahiy arayan kulaklara tesir eder.
  • کی بیایید از جهت تا بی‌جهات  ** تا ندراند شما را گرگ مات 
  • Cihetten cihetsizlik âlemine gelin de sizi kurdu paralamasın der.
  • آنچنان که لمعه‌ی درپاش اوست  ** شمس دنیا در صفت خفاش اوست 
  • Onun yıldızlar saçan pırıltısı karşısında şu dünya güneşi, bir yarasaya benzer.
  • هفت چرخ ازرقی در رق اوست  ** پیک ماه اندر تب و در دق اوست 
  • Yedi mavi gök, onun kulluğundadır. Bir çavuşa benzeyen ay, onun derdiyle yanmada, erimededir.
  • زهره چنگ مسله در وی زده  ** مشتری با نقد جان پیش آمده 
  • Zühre, bir şey soracak oldu mu ona el atar, Müşteri can nakdini eline alıp huzurunda durur.
  • در هوای دستبوس او زحل  ** لیک خود را می‌نبیند از محل  110
  • Zühal, onun elini öpme havasındadır ama kendisini bu devlete lâyık görmez.