-
لیک دعوت واردست از کردگار ** با قبول و ناقبول او را چه کار
- Fakat Allah’dan davet etme emri gelince artık halkın kabul edip etmemesiyle ne işimiz var?
-
نوح نهصد سال دعوت مینمود ** دم به دم انکار قومش میفزود 10
- Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı.
-
هیچ از گفتن عنان واپس کشید ** هیچ اندر غار خاموشی خزید
- Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı?
-
گفت از بانگ و علالای سگان ** هیچ واگردد ز راهی کاروان
- Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı?
-
یا شب مهتاب از غوغای سگ ** سست گردد بدر را در سیر تگ
- Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi.
-
مه فشاند نور و سگ عو عو کند ** هر کسی بر خلقت خود میتند
- Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur.
-
هر کسی را خدمتی داده قضا ** در خور آن گوهرش در ابتلا 15
- Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe lâyık görüp iptilâya salmıştır.
-
چونک نگذارد سگ آن نعرهی سقم ** من مهم سیران خود را چون هلم
- Ay der ki: Köpek, o pis sesini bırakmıyorsa ben ayım, gidişimi nasıl bırakırım ki?
-
چونک سرکه سرکگی افزون کند ** پس شکر را واجب افزونی بود
- Sirke, sirkeliğini artırdıkça şekerin artması gerek.
-
قهر سرکه لطف همچون انگبین ** کین دو باشد رکن هر اسکنجبین
- Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli, bu ikisidir.
-
انگبین گر پای کم آرد ز خل ** آیند آن اسکنجبین اندر خلل
- Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin, iyi olmaz.
-
قوم بر وی سرکهها میریختند ** نوح را دریا فزون میریخت قند 20
- Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker dökmekteydi.
-
قند او را بد مدد از بحر جود ** پس ز سرکهی اهل عالم میفزود
- Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
-
واحد کالالف کی بود آن ولی ** بلک صد قرنست آن عبدالعلی
- Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
-
خم که از دریا درو راهی شود ** پیش او جیحونها زانو زند
- Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.
-
خاصه این دریا که دریاها همه ** چون شنیدند این مثال و دمدمه
- Hele şu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca,
-
شد دهانشان تلخ ازین شرم و خجل ** که قرین شد نام اعظم با اقل 25
- Ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eş oldu diye utançlarından ağızları acılaşır.
-
در قران این جهان با آن جهان ** این جهان از شرم میگردد جهان
- Bu dünyanın o dünya ile birleşmesinden bu dünya, utanır, ortadan kalkar.
-
این عبارت تنگ و قاصر رتبتست ** ورنه خس را با اخص چه نسبتست
- Bu söz dardır, derecesi pek aşağıdır. Yoksa bayağı bir şeyin hasın hası ile ne münasebeti var?
-
زاغ در رز نعرهی زاغان زند ** بلبل از آواز خوش کی کم کند
- Kuzgun,üzüm bağında kuzgunca bağırır. Fakat bülbül, bunu duyup sesini azaltır mı?
-
پس خریدارست هر یک را جدا ** اندرین بازار یفعل ما یشا
- Bu “Allah dilediğini yapar” pazarında her ikisi için de ayrı alıcı var.
-
نقل خارستان غذای آتش است ** بوی گل قوت دماغ سرخوش است 30
- Dikenliğin gıdası ateştir; sarhoş dimağının gıdası da gül kokusu.
-
گر پلیدی پیش ما رسوا بود ** خوک و سگ را شکر و حلوا بود
- Bir leş, bizce kötüdür, pistir ama domuzla köpeğe şekerdir helvadır.
-
گر پلیدان این پلیدیها کنند ** آبها بر پاک کردن میتنند
- Pisler, şu pisliklerini yapa dursunlar, sular da pisleri arıtmaya savaşır.
-
گرچه ماران زهرافشان میکنند ** ورچه تلخانمان پریشان میکنند
- Yılanlar zehir saçar, acılar bizi perişan eder ama,