- Bunlar cüziyattır, külliyatın da onun yüzünden renkleri sararmış, kokuları bozulmuştur.
- این خود اجزایند کلیات از او ** زرد کرده رنگ و فاسد کرده بو
- Cihan; gâh sabredip gâh şükrettikçe bağlar, bahçeler, gâh giyinir, gâh çırçıplak kalır;
- تا جهان گه صابر است و گه شکور ** بوستان گه حله پوشد گاه عور
- Güneş, ateş renginde doğmuşken diğer bir saatte baş aşağı batar;
- آفتابی کاو بر آید نارگون ** ساعتی دیگر شود او سر نگون
- Göklerde parıldayan yıldızlar; zaman zaman ihtiraka uğrarlar;
- اختران تافته بر چار طاق ** لحظه لحظه مبتلای احتراق
- Güzellikte yıldızlardan daha parlak olan ay da ince ağrıya tutulup hilâl olur; 1280
- ماه کاو افزود ز اختر در جمال ** شد ز رنج دق او همچون خیال
- Çok sakin ve edepli olan bu yeri de sarsıntı sıtmaya düşürür;
- این زمین با سکون با ادب ** اندر آرد زلزلهش در لرز تب
- Nice dağlar, bu ansızın gelen felâketten dolayı yeryüzüne kumlar gibi dağılıvermişlerdir!
- ای بسا که زین بلای مردهریگ ** گشته است اندر جهان او خرد و ریگ
- Ruhla eş olan hava bile kaza baş gösterince veba kesilir, ufunetlenir:
- این هوا با روح آمد مقترن ** چون قضا آید وبا گشت و عفن
- Ruhun kız kardeşi olan lâtif su, bir gölcükte sarı, acı ve bulanık bir hale gelir;
- آب خوش کاو روح را همشیره شد ** در غدیری زرد و تلخ و تیره شد
- Azametli ve kibirli ateşi bile bir yel söndürüverir! 1285
- آتشی کاو باد دارد در بروت ** هم یکی بادی بر او خواند یموت