English    Türkçe    فارسی   

1
1341-1350

  • Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.
  • دست می‌‌زد چون رهید از دست مرگ ** سبز و رقصان در هوا چون شاخ و برگ‌‌
  • Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar.
  • شاخ و برگ از حبس خاک آزاد شد ** سر بر آورد و حریف باد شد
  • Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.
  • برگها چون شاخ را بشکافتند ** تا به بالای درخت اشتافتند
  • Her meyve ve her yaprak, tomurcuğunun diliyle Tanrı’nın şükrünü terennüm eder;
  • با زبان شطاه شکر خدا ** می‌‌سراید هر بر و برگی جدا
  • Bizim aslımızı, ihsan sahibi Tanrı yetiştirdi, nihayet ağaç kalınlaştı, doğrulup yükseldi de. 1345
  • که بپرورد اصل ما را ذو العطا ** تا درخت استغلظ آمد و استوی‌‌
  • Su ve çamur içinde olan canlar da bataklıklardan, su ve çamurdan kurtulunca gönülleri sevinç dolu bir halde.
  • جانهای بسته اندر آب و گل ** چون رهند از آب و گلها شاد دل‌‌
  • Tanrı aşkının havasında raks ederler; ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.
  • در هوای عشق حق رقصان شوند ** همچو قرص بدر بی‌‌نقصان شوند
  • Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince: onları hiç sorma (anlatmağa imkân yok!)
  • جسمشان در رقص و جانها خود مپرس ** و آن که گرد جان از آنها خود مپرس‌‌
  • Tavşan, aslanı zindana soktu. Aslan için ne ayıp şey; bir tavşancıktan geri kaldı!
  • شیر را خرگوش در زندان نشاند ** ننگ شیری کاو ز خرگوشی بماند
  • Böyle bir ayba sahip olduğu halde şaşılacak şey şurasıdır ki bir de kendisine Fahreddin lâkabını takmalarını ister! 1350
  • در چنان ننگی و آن گه این عجب ** فخر دین خواهد که گویندش لقب‌‌