English    Türkçe    فارسی   

1
1828-1837

  • Yüzünü yukarı çevirip “Ey bülbül! Halini bildir, bu hususta bize de bir nasip ver!
  • روی بالا کرد و گفت ای عندلیب ** از بیان حال خودمان ده نصیب‌‌
  • Hindistan’daki dudu ne yaptı da sen öğrendin, bir oyun ettin, canımızı yaktın!” dedi.
  • او چه کرد آن جا که تو آموختی ** ساختی مکری و ما را سوختی‌‌
  • Dudu dedi ki: “O, hareketiyle bana nasihat etti; “Güzelliği, söz söylemeyi ve neşeyi bırak; 1830
  • گفت طوطی کاو به فعلم پند داد ** که رها کن لطف آواز و وداد
  • Çünkü söz söylemen seni hapse tıktı” dedi. Bu nasihati vermek için kendisini ölü gösterdi.
  • ز آن که آوازت ترا در بند کرد ** خویشتن مرده پی این پند کرد
  • Yani “Ey avama karşı da, havassa karşı da nağme ve terennümde bulunan! Benim gibi öl ki kurtulasın.
  • یعنی ای مطرب شده با عام و خاص ** مرده شو چون من که تا یابی خلاص‌‌
  • Tane gibi olursan seni kuşcağızlar toparlar, gonca gibi olursan da çocuklar yolarlar. (T.M. 1830)
  • دانه باشی مرغکانت بر چنند ** غنچه باشی کودکانت بر کنند
  • Taneni sakla, tamamıyla tuzak görün; goncanı gizle, damda bitmiş ot gibi ol. (T.M. 1831)
  • دانه پنهان کن بکلی دام شو ** غنچه پنهان کن گیاه بام شو
  • Kim güzelliğini mezada çıkarırsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir. 1835
  • هر که داد او حسن خود را در مزاد ** صد قضای بد سوی او رو نهاد
  • Düşmanların kem gözleri, kin ve gayızları, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi başına boşalır.
  • چشمها و خشمها و رشکها ** بر سرش ریزد چو آب از مشکها
  • Düşmanlar kıskançlıklarından onu parça parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.
  • دشمنان او را ز غیرت می‌‌درند ** دوستان هم روزگارش می‌‌برند