- Düşmanların kem gözleri, kin ve gayızları, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi başına boşalır.
- چشمها و خشمها و رشکها ** بر سرش ریزد چو آب از مشکها
- Düşmanlar kıskançlıklarından onu parça parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.
- دشمنان او را ز غیرت میدرند ** دوستان هم روزگارش میبرند
- Bahar zamanı, ekin ekmekten gafil kişi, bu zamanın kıymetini ne bilsin!
- آن که غافل بود از کشت بهار ** او چه داند قیمت این روزگار
- Tanrı lütfunun himayesine sığınman gerektir. Çünkü Tanrı, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü.
- در پناه لطف حق باید گریخت ** کاو هزاران لطف بر ارواح ریخت
- Tanrı’nın lütfuna sığınman gerek ki bir penah bulasın. Ama nasıl penah? Su ve ateş bile senin askerin olur. 1840
- تا پناهی یابی آن گه چون پناه ** آب و آتش مر ترا گردد سپاه
- Nûh’a ve Mûsâ’ya deniz dost olmadı mı? Düşmanlarını da kinle kahretmedi mi?
- نوح و موسی را نه دریا یار شد ** نه بر اعداشان به کین قهار شد
- Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?
- آتش ابراهیم را نی قلعه بود ** تا بر آورد از دل نمرود دود
- Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?
- کوه یحیی را نه سوی خویش خواند ** قاصدانش را به زخم سنگ راند
- Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
- گفت ای یحیی بیا در من گریز ** تا پناهت باشم از شمشیر تیز
- Dudunun tacire veda edip uçması
- وداع کردن طوطی خواجه را و پریدن
- Dudu ona hoşa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaısmarladık, artık ayrılık zamanı geldi” dedi. 1845
- یک دو پندش داد طوطی بینفاق ** بعد از آن گفتش سلام الفراق