- Hâlbuki çok geniş olan o yerler gök, darlıktan gönlümü paramparça etti.
- کان زمین و آسمان بس فراخ ** کرد از تنگی دلم را شاخ شاخ
- Bu bir âlemdir ki bana rüyada göründü; açıklığıyla kolumu, kanadımı açtı. 2100
- وین جهانی کاندر این خوابم نمود ** از گشایش پر و بالم را گشود
- Bu âlemle bu âlemin yolu meydanda olsaydı dünyada pek az kimse, ancak bir lâhzacık kalırdı.
- این جهان و راهش ار پیدا بدی ** کم کسی یک لحظهای آن جا بدی
- İhtiyar çalgıcıya “Burada kalmaya tamah etme, mademki ayağından diken çıkmıştır, haydi git” diye emir gelmekte.
- امر میآمد که نی طامع مشو ** چون ز پایت خار بیرون شد برو
- Canı ise orada, Tanrı’nın rahmet ve ihsanı meydanında “Durakla, bekle” demekteydi.
- مول مولی میزد آن جا جان او ** در فضای رحمت و احسان او
- Hâtif’in rüyada Ömer’e “ Beytülmalden şu kadar mal al, mezarlıkta yatan o adama ver “ demesi
- در خواب گفتن هاتف مر عمر را رضی الله عنه که چندین زر از بیت المال به آن مرد ده که در گورستان خفته است
- O sırada Hak Ömer’e bir uyku verdi ki kendini uykudan alamadı.
- آن زمان حق بر عمر خوابی گماشت ** تا که خویش از خواب نتوانست داشت
- “Bu mûtat bir şey değildi. Bu uyku, gayb âleminden geldi. Sebepsiz olamaz” diye taaccüpte kaldı. 2105
- در عجب افتاد کاین معهود نیست ** این ز غیب افتاد بیمقصود نیست
- Başını koydu, uyudu. Rüyasında hak tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu.
- سر نهاد و خواب بردش خواب دید ** کامدش از حق ندا جانش شنید
- O ses öyle bir sesti ki her sesin nağmenin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten başka sesler, aksi sedadır.
- آن ندایی کاصل هر بانگ و نواست ** خود ندا آن است و این باقی صداست
- Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulağa, dudağa muhtaç olmadan bu sesi anlamışlardır.
- ترک و کرد و پارسی گو و عرب ** فهم کرده آن ندا بیگوش و لب