- İlâç ve tedavi nev’inden her ne yapıldıysa hastalık arttı, maksat da hâsıl olmadı.
- هر چه کردند از علاج و از دوا ** گشت رنج افزون و حاجت ناروا
- O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı gözyaşı ırmağa döndü.
- آن کنیزک از مرض چون موی شد ** چشم شه از اشک خون چون جوی شد
- Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk tesirini göstermeye başladı.
- از قضا سرکنگبین صفرا فزود ** روغن بادام خشکی مینمود
- Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti.
- از هلیله قبض شد اطلاق رفت ** آب آتش را مدد شد همچو نفت
- Halayığın tedavisinde hekimlerin âciz kalmalarını padişahın anlaması, Tanrı tapusuna yüz tutması ve bir uluyu rüyada görmesi
- ظاهر شدن عجز حکیمان از معالجهی کنیزک و روی آوردن پادشاه به درگاه خدا و در خواب دیدن او ولی را
- Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu. 55
- شه چو عجز آن حکیمان را بدید ** پا برهنه جانب مسجد دوید
- Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırsıklam oldu.
- رفت در مسجد سوی محراب شد ** سجده گاه از اشک شه پر آب شد
- Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medhü senaya başladı:
- چون به خویش آمد ز غرقاب فنا ** خوش زبان بگشاد در مدح و ثنا
- “En az bahşişi dünya mülkü olan Tanrım! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsin.
- کای کمینه بخششت ملک جهان ** من چه گویم چون تو میدانی نهان
- Ey daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu yanıldık.
- ای همیشه حاجت ما را پناه ** بار دیگر ما غلط کردیم راه
- Ama sen “Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen, yine onları meydana dök” dedin. 60
- لیک گفتی گر چه میدانم سرت ** زود هم پیدا کنش بر ظاهرت