- Ey aziz, sen bana Mustafa’sın. Ben de sana Ömer gibiyim. Senin hizmetin uğrunda belime gayret kemerini bağladım” dedi.
 
		    - ای مرا تو مصطفی من چون عمر ** از برای خدمتت بندم کمر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Muvaffakıyetler verici Ulu Tanrı’dan muvaffakıyet ve bütün ahvalde edebe riayet dileyiş, edepsizlik ve terbiyesizliğin pek fena zararları
 
		  - از خداوند ولی التوفیق در خواستن توفیق رعایت ادب در همه حالها و بیان کردن وخامت ضررهای بیادبی
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı’dan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Tanrı’nın lütfundan mahrumdur.
 
		    - از خدا جوییم توفیق ادب ** بیادب محروم گشت از لطف رب
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.
 
		    - بیادب تنها نه خود را داشت بد ** بلکه آتش در همه آفاق زد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Alışverişsiz, dedikodusuz Tanrı sofrası gökten iniyordu.   80
 
		    - مایده از آسمان در میرسید ** بیشری و بیع و بیگفت و شنید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mûsâ kavmi içinde birkaç kimse terbiyesizce “hani sarımsak, mercimek” dediler.
 
		    - در میان قوم موسی چند کس ** بیادب گفتند کو سیر و عدس
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi; ekme, bel belleme, ortak sallama kaldı.
 
		    - منقطع شد خوان و نان از آسمان ** ماند رنج زرع و بیل و داسمان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sonra İsa şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.
 
		    - باز عیسی چون شفاعت کرد، حق ** خوان فرستاد و غنیمت بر طبق
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yine küstahlar edebi terk ederek sofradan yemek artığını aşırdılar.
 
		    - باز گستاخان ادب بگذاشتند ** چون گدایان زلهها برداشتند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - İsa bunlara yalvardı. “Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.   85
 
		    - لابه کرده عیسی ایشان را که این ** دایم است و کم نگردد از زمین
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür” dedi.
 
		    - بد گمانی کردن و حرص آوری ** کفر باشد پیش خوان مهتری