English    Türkçe    فارسی   

2
1044-1053

  • O zaman dağları yumuşak pamuk gibi görürsün, bir de bakarsın ki bu soğuk, sıcak yeryüzü yok oluvermiş!
  • کوهها بینی شده چون پشم نرم ** نیست گشته این زمین سرد و گرم‏
  • O zaman ezelî ve ebedî hayata ve muhabbete sahip olan Allah’tan başka ne göğü görürsün ne yıldızı! 1045
  • نه سما بینی نه اختر نه وجود ** جز خدای واحد حی ودود
  • Bir misal, ister doğru olsun, ister yanlış, doğrulukları aydınlatsın da.
  • یک فسانه راست آمد یا دروغ ** تا دهد مر راستیها را فروغ‏
  • O has köleye padişaha mensup adamların haset etmeleri
  • حسد کردن حشم بر غلام خاص
  • Padişah, lütfuyla bir köleyi bütün adamların içinden seçmiş, onlardan üstün etmişti.
  • پادشاهی بنده‏ای را از کرم ** بر گزیده بود بر جمله حشم‏
  • Elbisesinin pahası, kırk emirin maaşına bedeldi. Onun kazandığı kadir ve kıymetin onda birini, hatta yüz vezir bile görmemişti.
  • جامگی او وظیفه‏ی چل امیر ** ده یک قدرش ندیدی صد وزیر
  • Talihin yaverliği, bahtının müsait oluşu yüzünden yücelmiş, âdeta bir Eyaz olmuştu. Padişah da sanki zamanın Mahmut’uydu.
  • از کمال طالع و اقبال و بخت ** او ایازی بود و شه محمود وقت‏
  • Ruhu padişahın ruhîyle birdi. Bu ten âleminden önce de o iki ruh, birbirine eş olmuş, birbirine aşina olmuştu. 1050
  • روح او با روح شه در اصل خویش ** پیش از این تن بوده هم پیوند و خویش‏
  • Zaten iş, tenden önce olan iştir. Sonradan meydana gelenlerden geç!
  • کار آن دارد که پیش از تن بده ست ** بگذر از اینها که نو حادث شده ست‏
  • İş arifindir. Çünkü arif, şaşı değildir. Gözü, ilk ekilen şeyleri görür.
  • کار عارف راست کاو نه احول است ** چشم او بر کشتهای اول است‏
  • Buğday mı ekildi, arpa mı? Gece, gündüz gözü ondadır. Gece, neye gebeyse onu doğurur.
  • آن چه گندم کاشتندش و آن چه جو ** چشم او آن جاست روز و شب گرو