English    Türkçe    فارسی   

3
908-917

  • İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
  • گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی می‌دهد منحوس سال
  • Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
  • عذر آوردند و گفتند ای امیر ** کرد ما را دست تقدیرش اسیر
  • Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu. 910
  • این همه کردیم و دولت تیره شد ** دشمن شه هست گشت و چیره شد
  • Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.
  • شب ستاره‌ی آن پسر آمد عیان ** کوری ما بر جبین آسمان
  • O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”
  • زد ستاره‌ی آن پیمبر بر سما ** ما ستاره‌بار گشتیم از بکا
  • İmran, içinden sevindi, fakat zahiren “Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup,
  • با دل خوش شاد عمران وز نفاق ** دست بر سر می‌بزد کاه الفراق
  • Kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız.
  • کرد عمران خویش پر خشم و ترش ** رفت چون دیوانگان بی عقل و هش
  • Ve güya kendini bilmez bir halde müneccimlerin üstüne yürüyüp onlara bir hayli ağır sözler söyledi. 915
  • خویشتن را اعجمی کرد و براند ** گفته‌های بس خشن بر جمع خواند
  • Kendini meyus ve mahzun göstererek sevincini gizliyor, onlara oyun oynuyordu.
  • خویشتن را ترش و غمگین ساخت او ** نردهای بازگونه باخت او
  • “Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz.
  • گفتشان شاه مرا بفریفتید ** از خیانت وز طمع نشکیفتید