- Senin ilâcın çabucak tesir eden ululuk tutyası, eseri mutlaka görülen karanlıklar dağıtıcı bir ilâçtır.
- توتیای کبریای تیز فعل ** داروی ظلمت کش استیز فعل
- O ilâç, bir körün gözüne konsa yüzyıllık zulmeti derhal giderir. 1125
- آن که گر بر چشم اعمی بر زند ** ظلمت صد ساله را زو بر کند
- Hasetçiden başka bütün körleri tedavi et! Fakat seni inkâr eden hasetçiyi tedavi etmek.
- جمله کوران را دوا کن جز حسود ** کز حسودی بر تو میآرد جحود
- Hatta sana haset eden ben bile olsam, bırak, can çekişip durayım, sakın can bağışlama.
- مر حسودت را اگر چه آن منم ** جان مده تا همچنین جان میکنم
- Güneşe haset eden, güneşin varlığından incinen kişi yok mu?
- آن که او باشد حسود آفتاب ** و انکه میرنجد ز بود آفتاب
- Ah, işte sana devası olmayan illet. O adam kördür, kör! İşte sana ebediyen kuyunun ta dibine düşmüş kalmış bir kişi!
- اینت درد بیدوا کاو راست آه ** اینت افتاده ابد در قعر چاه
- O ezeli güneşi yok etmek ister, fakat söyle, bu muradı nasıl olur da yerine gelir, imkân var mı? 1130
- نفی خورشید ازل بایست او ** کی بر آید این مراد او بگو
- Doğan’ın viranede baykuşlar içine düşmesi
- .
- Doğan diye, dönüp tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kör doğandır.
- باز آن باشد که باز آید به شاه ** باز کور است آن که شد گم کرده راه
- Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye düştü, Baykuşların arasında kaldı.
- راه را گم کرد و در ویران فتاد ** باز در ویران بر جغدان فتاد
- O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
- او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا