English    Türkçe    فارسی   

2
1124-1133

  • Senin ilâcın çabucak tesir eden ululuk tutyası, eseri mutlaka görülen karanlıklar dağıtıcı bir ilâçtır.
  • توتیای کبریای تیز فعل ** داروی ظلمت کش استیز فعل‏
  • O ilâç, bir körün gözüne konsa yüzyıllık zulmeti derhal giderir. 1125
  • آن که گر بر چشم اعمی بر زند ** ظلمت صد ساله را زو بر کند
  • Hasetçiden başka bütün körleri tedavi et! Fakat seni inkâr eden hasetçiyi tedavi etmek.
  • جمله کوران را دوا کن جز حسود ** کز حسودی بر تو می‏آرد جحود
  • Hatta sana haset eden ben bile olsam, bırak, can çekişip durayım, sakın can bağışlama.
  • مر حسودت را اگر چه آن منم ** جان مده تا همچنین جان می‏کنم‏
  • Güneşe haset eden, güneşin varlığından incinen kişi yok mu?
  • آن که او باشد حسود آفتاب ** و انکه می‏رنجد ز بود آفتاب‏
  • Ah, işte sana devası olmayan illet. O adam kördür, kör! İşte sana ebediyen kuyunun ta dibine düşmüş kalmış bir kişi!
  • اینت درد بی‏دوا کاو راست آه ** اینت افتاده ابد در قعر چاه‏
  • O ezeli güneşi yok etmek ister, fakat söyle, bu muradı nasıl olur da yerine gelir, imkân var mı? 1130
  • نفی خورشید ازل بایست او ** کی بر آید این مراد او بگو
  • Doğan’ın viranede baykuşlar içine düşmesi
  • .
  • Doğan diye, dönüp tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kör doğandır.
  • باز آن باشد که باز آید به شاه ** باز کور است آن که شد گم کرده راه‏
  • Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye düştü, Baykuşların arasında kaldı.
  • راه را گم کرد و در ویران فتاد ** باز در ویران بر جغدان فتاد
  • O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
  • او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا