English    Türkçe    فارسی   

2
1181-1190

  • Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında; akıl bir mum gibi beynim içinde.
  • شادی اندر گرده و غم در جگر ** عقل چون شمعی درون مغز سر
  • Bu alâkadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede âcizdir.
  • این تعلقها نه بی‏کیف است و چون ** عقلها در دانش چونی زبون‏
  • Külli can, cüzi cana alâkalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu.
  • جان کل با جان جزو آسیب کرد ** جان از او دری ستد در جیب کرد
  • Meryem nasıl gönüller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.
  • همچو مریم جان از آن آسیب جیب ** حامله شد از مسیح دل فریب‏
  • Fakat o Mesih, kuru ve yaş üstünde, yeryüzünde seyahat eden Mesih değildir. O Mesih’in şanı seyahatten yücedir. 1185
  • آن مسیحی نه که بر خشک و تر است ** آن مسیحی کز مساحت برتر است‏
  • Can, canlar canından gebe kaldı ya. İşte cihan, böyle candan gebe kalır.
  • پس ز جان جان چو حامل گشت جان ** از چنین جانی شود حامل جهان‏
  • Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gösterir.
  • پس جهان زاید جهان دیگری ** این حشر را وا نماید محشری‏
  • Kıyamete kadar söylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.
  • تا قیامت گر بگویم بشمرم ** من ز شرح این قیامت قاصرم‏
  • Bu, sözler, mana bakımından “ Yarab” nidasına benzer. Harfler, bir tatlı dudaklının nefesini avlamağa tuzaktır.
  • این سخنها خود به معنی یا ربی است ** حرفها دام دم شیرین لبی است‏
  • Kulun “Yarab” sözüne Allah’ın “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “Yarab” demekte kusur eder? 1190
  • چون کند تقصیر پس چون تن زند ** چون که لبیکش به یا رب می‏رسد