English    Türkçe    فارسی   

2
2059-2068

  • Ebubekir, Muhammet’ den bir koku alınca “Bu yüz yalancı yüzü değil” dedi.
  • چون ابو بکر از محمد برد بو ** گفت هذا لیس وجه کاذب‏
  • Fakat Ebu cehil, dert sahiplerinden olmadığı için yüzlerce Şakkı Kamer gördü de yine inanmadı. 2060
  • چون نبد بو جهل از اصحاب درد ** دید صد شق قمر باور نکرد
  • Leğeni damdan düşen, şöhreti âleme yayılan dertliden Hakk’ı gizledik, fakat gizlenmedi gitti.
  • دردمندی کش ز بام افتاد طشت ** زو نهان کردیم حق پنهان نگشت‏
  • Cahil olan ve Allah derdinden uzak bulunan kişiye de hakikat sırlarını nice defalar gösterdiler de o görmedi.
  • و انکه او جاهل بد از دردش بعید ** چند بنمودند و او آن را ندید
  • Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin”
  • آینه‏ی دل صاف باید تا در او ** واشناسی صورت زشت از نکو
  • Nasihatçinin, ayıya kapılan kimseyi, birçok nasihat verdikten sonra terk etmesi
  • ترک گفتن آن مرد ناصح بعد از مبالغه‏ی پند مغرور خرس را
  • O Müslüman, kızarak ve içinden “Lâ havle” diyerek ahmağı bırakıp gitti.
  • آن مسلمان ترک ابله کرد و تفت ** زیر لب لاحول‏گویان باز رفت‏
  • “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi. 2065
  • گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش می‏زاید خیال‏
  • Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
  • پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
  • Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
  • چون دوایت می‏فزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس‏
  • Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
  • چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست‏