English    Türkçe    فارسی   

2
2377-2386

  • Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!
  • کی شناسد کور دزد خویش را ** چون ندارد نور چشم و آن ضیا
  • Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri söylet.
  • چون بگوید هم بگیر او را تو سخت ** تا بگوید او علامتهای رخت‏
  • Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.
  • پس جهاد اکبر آمد عصر دزد ** تا بگوید که چه دزدیده است مزد
  • O, önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir. 2380
  • اولا دزدید کحل دیده‏ات ** چون ستانی باز یابی تبصرت‏
  • Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
  • کاله‏ی حکمت که گم کرده‏ی دل است ** پیش اهل دل یقین آن حاصل است‏
  • Kör olan gönül, canı, kulağı, gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.
  • کوردل با جان و با سمع و بصر ** می‏نداند دزد شیطان را ز اثر
  • Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
  • ز اهل دل جو از جماد آن را مجو ** که جماد آمد خلایق پیش او
  • Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki: “Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”
  • مشورت جوینده آمد نزد او ** کای اب کودک شده رازی بگو
  • Veli dedi ki: “Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel. 2385
  • گفت رو زین حلقه کاین در باز نیست ** باز گرد امروز روز راز نیست‏
  • Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”
  • گر مکان را ره بدی در لامکان ** همچو شیخان بودمی من بر دکان‏
  • Muhtesibin, harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi
  • خواندن محتسب مست خراب افتاده را به زندان‏