- Peygamber, o hastaya dedi ki: “Sen, şunu söyle; Tanrı, sen bize güçlükleri kolaylaştır.
- گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** این بگو کای سهل کن دشوار را
- Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da.
- آتنا فی دار دنیانا حسن ** آتنا فی دار عقبانا حسن
- Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Tanrı, konağımız zaten sensin.”
- راه را بر ما چو بستان کن لطیف ** منزل ما خود تو باشی ای شریف
- Müminler mahşerde derler ki; “Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?
- مومنان در حشر گویند ای ملک ** نی که دوزخ بود راه مشترک
- Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. 2555
- مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار
- İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
- نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی
- Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
- پس ملک گوید که آن روضهی خضر ** که فلان جا دیدهاید اندر گذر
- Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
- دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت
- Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
- چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
- Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
- جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا