- Nurlara doğan, nurları aydınlatan nuru yaratan, Âdem peygamberin feyiz alıp marifete eriştiği aydın ziyayı meydana getiren, 910
- آن سنا برقی که بر ارواح تافت ** تا که آدم معرفت ز آن نور یافت
- Âdem’den bitip Şîs’in devşirdiği nuru, Âdem’in görüp Şîs’i yerine halife ettiği nuru.
- آن کز آدم رست و دست شیث چید ** پس خلیفهش کرد آدم کان بدید
- Nuh’un feyiz aldığı, can denizi havasında inciler yağdırdığı nuru halk edene ant olsun.
- نوح از آن گوهر که برخوردار بود ** در هوای بحر جان دربار بود
- İbrahim’in canı o nurlardan nurlandı da pervasızca ateş şulelerine koştu, ateşe atıldı.
- جان ابراهیم از آن انوار زفت ** بیحذر در شعلههای نار رفت
- İsmail, onun ırmağına düştü de o yüzden parlak bıçağın önüne baş koydu, boyun verdi.
- چون که اسماعیل در جویش فتاد ** پیش دشنهی آب دارش سر نهاد
- Davut’un canı onun şulelerinden hararetlendi de ondan dolayı elinde demir yumuşadı, eridi. 915
- جان داود از شعاعش گرم شد ** آهن اندر دست بافش نرم شد
- Süleyman, onun vuslatından süt emdi de cinler periler onun için fermanına tabi oldular.
- چون سلیمان بد وصالش را رضیع ** دیو گشتش بنده فرمان و مطیع
- Yakup, onun kaza ve kaderine teslim oldu da ondan oğlunun kokusuyla gözü açıldı, aydınlandı.
- در قضا یعقوب چون بنهاد سر ** چشم روشن کرد از بوی پسر
- Ay yüzlü Yusuf, o güneşi gördü de rüya tabirinde o kadar uyanık hale geldi.
- یوسف مه رو چو دید آن آفتاب ** شد چنان بیدار در تعبیر خواب
- Asâ, Musa’nın ellinden su içti de o yüzden Firavun’un saltanatını bir lokma etti.
- چون عصا از دست موسی آب خورد ** ملکت فرعون را یک لقمه کرد